Üstad Necip Fazıl’ın “GAYE ESERİM” dediği, bütün siyer külliyatı içinde ayrıcalıklı bir yeri olan kitabında, Peygamber Efendimiz için, “ÇÖLE İNEN NUR” diye seslenişi ne kadar muhteşem.
Miladi 571 yılı, MEKKE şehri, Peygamberimizin doğumu ile böyle bir NUR’a kavuşma ayrıcalığını yaşadı.
Ne mutlu ki; biz de, böyle bir peygamberin ümmeti olma ayrıcalığını ve sevincini yaşıyoruz. O’nun rehberliğinde dünya ve ahiret saadetine götüren yolda -SIRAT-I MÜSTAKİM- olabilme çabasındayız.
VAHİY ve RISALET aydınlığında olmak zorundayız. Dünya hayatının düzeni ancak bu şekilde sağlanabilir.
VAHİY ve RISALET aydınlığında olabilmenin yolu bellidir. KUR’AN ve RISALET her Müslüman için bilinmesi ve anlaşılması zarurettir.
Yeni bir bilgi paylaşma amacı ile değil, bilinenlerden - DAMLA MİSALİ- Peygamberimizin gençlik döneminden bir kesiti aktarmak istiyorum.
Peygamberimizin RISALET öncesinde dahi, yaşadığı toplumun içinde bulunduğu problemlerin çözümüne zihnen ve fiilen nasıl uğraştığını biliriz.
Sivil toplum kuruluşlarına -STK- temel ve örnek olan HILFU’L FUDUL, günümüz dilinde ERDEMLİLER BİRLİĞİ ile ilgili SİYER kitaplarında geçen anlatımlara uygun ifadeleri paylaşmak istiyorum.
MEKKE ve çevresinde yaşayanların geçim kaynakları ticaretten geçiyordu. Barış ve güvenlik bu bölge ve insanlar için önemli bir gerçek idi.
Ticareti güvenli hale getirmek için, yılın belirlenmiş dört ayı -Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep – içine alan zaman içinde, MEKKE, MEDİNE, TAİF üçgeninde barış uygulaması yapılıyordu. Bu uygulamaya herkes uymaya ve saygı göstermeye mecburdu.
MEKKE’ye mal satmak üzere gelen bir tüccarın mallarına, Mekke’nin ileri gelen ailelerden birine mensup AS b.VAİL bedelsiz el koymuştu.
Hakkını alamayan tüccar son çare EBU KUBEYS dağına çıkarak; ‘Ey insanlar! Yurdundan ve kabilesinden uzakta kalan, Mekke’de malı elinden alınan ve hala geçtiği yolların tozu üzerinde duran bu mazlum adama yardım edin. EY KABE’NİN GÖLGESİNDE OTURAN ADAMALAR! BİLESİNİZ Kİ MESCİD-İ HARAM ONURU TAM OLAN İNSANLARA AİTTİR; HAİNLİK VE GÜNAHKARLIK ELBİSESİNİ GİYENLERE DEĞİL.’ diye feryat eder.
Bu çağrı anında etkisini gösterdi. Abdülmuttalib’in oğlu ZUBEYR öncülüğünde MEKKE GENÇLERİ -her aileden temsilciler olmak üzere- bu adamın hakkını verebilmek ve gelecekte yapılacak olan haksızlıkları önlemek üzere ABDULLAH b. CÜD’AN’nın evinde toplandılar.
KABE’ye giderek HACERÜ’L ESVED’İ yıkayarak suyunu bir kaba doldurdular. Yapılacak anlaşmaya kutsallık sağlamak amacı ile bu suyu içip, yemin ettiler. Faziletli kimselerin anlaşması anlamına gelen HILFU’L FUDUL birliğini oluşturdular.
Bu yemin şöyleydi: “ALLAH’A yemin ederiz ki, zulme uğrayanın yanında, zalim olanın karşısında yer alacağız. Mazlumun hakkını zalimden alma konusunda hepimiz birlik ve beraberlik içinde olacağız. Bu birlik ve beraberlik, denizin bir kılı aşındırıp yok etmesine, Hira ve Sabir dağlarının yeryüzünde yok olmasına kadar devam edecek, herkes verdiği söze, yaptığı yemine sadık kalacak.”
Birliğin üyeleri, ilk iş olarak bu birliğin kurulmasına vesile olan tüccarın hakkını verdirdiler. Daha sonra da meydana gelen bütün haksızlıkları engellediler.
Tarihin tanıklık ettiği bu toplantıda 20 yaşında olan MUHAMMED (S.A.V) de vardı. Böyle bir birlikte olmanın sevincini ve onurunu şu şekilde ifade ediyordu: “Ben Abdullah b. Cud’an’nın evinde öyle bir anlaşmaya dahil oldum ki, onu en güzel kızıl develerle dahi değişmem. İSLAM çağında dahi böyle bir anlaşmaya çağrılsam tereddüt etmeden kabul ederim.”
“MEDENİYETİN YENİDEN İNŞASINDA” gayret edenler, özellikle GENÇLER, KABE’nin gölgesinde oturanlar, KABE’ye uğrayanlar, bütün İSLAM ALEMİ, peygamberimizin örnekliği dikkatlerinize sunulur:
EBU KUBEYS dağında insanlık adına seslendirilen ÇIĞLIK, günümüzde de devam ediyor. Bu ÇIĞLIK günümüz şartlarında da CEVAP bekliyor.
“MESCİD-İ HARAM onuru tam olan insanlara aittir. Hainlik ve günahkarlık elbisesini giyenlere değil.”
KAYNAK: Hz. Muhammed’in Hayatı ve İslam’a Davet (Celaleddin Vatandaş)