Büyüklerimiz, "İnsan kulaktan sulanır" demişlerdir. İrfan ehli olan üstadlarımız bu sözleriyle; insanı bir ağaca benzeterek çevresine faydalı ve verimli bir insan olarak yetişebilmesi için, önce DİNLEMESİ gerektiğine işaret etmişlerdir.
Bugünkü Eğitim sistemimizin çarpıklıklarından birisi de buradadır: Çocuklarımıza ve gençlerimize öğrenmeyi öğretmeden önce, tartışmayı tavsiye ediyoruz. Bilgi sahibi olmadan tartışmak, kemik kavgası yapmaktır. Faydasından çok zararı olur. Dinlemesini bilmeyen, anlamayı da beceremez. Boş konuşmasıyla kulak tırmalar; seviyesini düşürür. Bunun için yine Büyüklerimiz, "Biliyorsan söyle ibret alsınlar; bilmiyorsan DİNLE insan sansınlar" demişlerdir.
Bu konuda İslam Alimlerimizin çok HİKMETLİ bir tahlili (analizi) de şöyledir: "Allah insana bir ağız iki kulak vermiştir; bunun anlamı en azından iki dinle, bir konuş demektir" demişlerdir.
Ağız-kulak yapısındaki ve yaratılışındaki bu hikmeti biraz da biz yorumlayalım: HAKİM (Hikmet Sahibi) olan Yüce Allah ağzımızı devamlı kapalı, kulağımızı sürekli açık yaratmıştır. Bunun anlamı, "her sözü dinle ama her lafı konuşma" demektir. Yerli-yersiz her söze karışıp dinlemeyi bilmeyen ahmak ve avanaklar için halkımızın kullandığı "AĞZI AÇIK" tabiri de; dinlemeden konuşmanın "zeka özrü" ile ilgili AHMAKLIK olduğunu ifade eder.
Düşünürsek; Yüce Allah ağzımızın içindeki kemiksiz dilimizi, gerekli-gereksiz her konuya uzanmayalım diye; kemikten duvar olan dişlerimizin arkasında yaratmış; önüne de dudaklarımızdan bir perde çekmiştir. Buna rağmen bazen "gereksiz ve uygunsuz" sözler konuşuruz da, sonra pişmanlığımızı ifade için, "ağzımdan çıkıverdi" deriz. Böyle insanlar için de PERVASIZ tabirini kullanırız.
Artık kemiksiz DİL, önündeki kemikten diş duvarını delip etten dudak perdesini yırtarak; bu kadar İLAHİ TEDBİR ve TEMKİNİ teper de "olur-olmaz" her lafa karışırsa cezasını, ona sahip olmadığımız için kendimiz çekeriz. Bu nedenle, İnsan "pisboğaz" olmadığı gibi "boşboğaz" da olmamalıdır. Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah, "İnsan ne söylerse yanında yazan bir melek vardır" (Kâf, 18) buyurmaktadır.
Ama şimdi öyle mi? Dinlemeye sabrımız yok, konuşmaya hevesliyiz. Halbuki, dinlemesini bilmeyen, konuşmayı da beceremez, sadece "laf salatası" yapar; onu da eline yüzüne bulaştırır.
Kemal CENGİZ
Emekli Müftü