“Herkes bir gün bir krize tutulur ve incinir.”
Bu yaz nispeten ağır sıcaklardan geçmedik. Yaz sağanakları şehirleri bastı. Tarlalarda karpuz, kavun; bahçelerde kayısı zamanı, iri iri dutlar yuvarlak tezgâhlara pıt pıt düştü. Balkonlarda mevsimlik çiçekler coşuyor. Kuşlar hala ürkmeden her yerde daha bir canlı ötüyor. Sevgi tüm sıcaklığıyla insanın gönlüne ağır ağır yayılıyor. Korona virüsünü aklımızda tutmadan günlük yaşam mümkün değil. Umutlarımız var, onlar yarınlara parlayan incimizdir.
Güneş kayalardan kirlenen koca denizin kumlarını ısıtarak bakıyor. Sahilde bir evin çitinin arkasında hanımellerinin taze açan beyaz teni parıldıyor. Doğa haset ve kine hiç bulaşmadan kendine açılabileceğine inanmış. İnsanın sevdikleriyle deniz kıyılarında, orman kuytularında veya kırlarda dolaşma isteği var. Fakat korkudan sardunya çiçeklerine dokunamıyor. Dünya temelinden sallanmış, sanki yeni bir tasarım bekliyor. Yazlıklar maliklerinin yahut kiracılarının yollarına gül dökmüş, hasret gidermeyi arzuluyor.
Gel gör ki, dünya bu saltanatı sürerken, insanların can evine beklenmedik bir virüs girip onların çoğunu evlerinde kalmaya; mekân-maske-mesafe üçlüsüne uymaya zorladı. Yürüyüp dolandıkça odalar artık evin içinde bir konuksever şefkatiyle insanları ağırlıyor. Ciğerlerde korkular kabarmış, insan bir an günahlarını anımsıyor ve aklına sadece arınmak geliyor. Toplu alanlarda hatta uçaklarda bile klimanın saltanatına son verilmiş, sokaklarda yatan serinlikten de eser yok. Ortalıkta kol gezen virüs korkusu bütün dua ve yakarışları kendine çekiyor.
Geçmişe dönüp bakınca, biz nice krizleri aşmışız. Ekonomik, siyasi, terör, yönetim ve salgın krizleri hayatımızın ayrılmaz bir parçası olmuş. Kiminde beynimiz ağırlaşmış, gönüllerimiz bağ bozumuna yakalanmış. Kiminde gemilerimiz karaya vurmuş. Bu kez virüsün beyliğinin etkisi anılarımızda daha çok kalıcı olacak. Karanlık basan geceler donuk ve hüzünle dolacak. İnsan düşüncelerinden ölüm üretiyor, sonra korkup ürperip kendi ürününden kaçmak istiyor. Kendi caniliğini telafi etmeye çalışıyor. Yenidünya düzeninde devletler sağlık kayıtları ve gelişen teknoloji sayesinde vatandaşlarını daha fazla denetleyebilecek. Ulusal güvenlik sorunu her şeyin önüne geçecek. Yaşasın virüsün ekmeğine yağ sürdüğü algı yönetimi. Olanı farklı, olmayanı var gösterme sanatı.
Çağın beklenmeyen salgınını doktorlarla, hastalarla birlikte öğreniyoruz. Ölümler artık canlı bir rakama dönüşmüş, dünya her gün virüs kurbanının sayılarını toparlıyor. Bir vatandaşı için başkasına savaş açmayı göze alan ülkelerde yüz binlerce insan ölüyor. İnsan karşısında kükreyen bir aslan görmüşçesine ölümden korkuyor. Başımızda öten kargalar gibi herkes birbirinden kaçıyor, yalnızlık bir virüs gibi ne yana dönse insana bulaşıyor. Ölüm korkuları insanı kollayacak dualarda eritiliyor. Çünkü insan korkularını uyanıkken öldürmeli.
Nefesler telaş kokuyor. Yüreklere konan çağın yarasından kurtulmak isteniyor. İnsan erdemi, empatiyi unutmuştu; sevgiye, inanca, iyiliğe, doğruluğa geç kalmıştı. Anlaşılması zor olan şu: Neden insan insana yoksulluğunda, hiçbir şeyi yokken değil de, felaket günlerinde yardım eder? Korkudan mı acaba, bilmem? Belki daha yollar tutulmadan, gelecek kararmadan bunlar düşünülebilir. Büyük gizli güç, kıyameti belki de insana eliyle yönettiriyor. Katleden insanın, insana yardım üretmesi gelinen en çarpık düşüncedir. İnen çıkan gökdelen vinçlerinin kazancı adaletli olabilir mi?
İnsan kendi kendisiyle didişirken şimdi yeni bir ince düşman buldu ve savaşıyor. Maske, eldiven, hijyen, virüs hepsi tehdit; tasa, endişe, savaş ve ölüm işaretleri insanın iliklerine işliyor. Bu yükü bu kez zengin-fakir, vatandaş-ülke yöneticisi ayrımı olmadan hep birlikte taşıyor. Acıları hep birlikte yudumlanıyor.
Tam kavuşmuşken unutulmasın! Hayata katkı sunmaya; aileye, dostluğa, arkadaşa, doğruluğa, iyiliğe ve yardımlaşmaya tam alışmışken bu güzel duygular iyi günlerde sürüp gitsin! Yapayalnız bırakıldığı, sıkıldığı insanı yıkan günler geri gelmesin. İnsanın insana iyiliği, yararlı iş görmek, fayda sağlamak olsun. Yaşlı saray eşyalarına dönüşmüş dünya yeniden tasarlansın. Cahit Zarifoğlu’nun aşağıdaki mısralarıyla tüm dünyaya sevincimizi duyuralım:
“Asmalarda güneş ve çocuklarımız
Çardakta ıslak ve ekşi uyur
Bacın bazlama yağlasın sahana
Mutluyuz tüm dünyaya duyur.”
Köyün, kırsalın değeri daha çok artmaya başladı. Koruklar üzüm olacak çok yakınız, elbet sofralara birlikte çökeceğiz. Çünkü insan aşka altın yıllarını verdi. Gökte yeni, ince bir ay belirecek. Geceleri eskisinden daha çok seveceğiz. Bekliyor ve kalbi seziyor insanın; bir ekoloji projesi etrafında uyanılan sabahlar doyumsuz, evlerin sevinci bambaşka olacak.
Virüs salgını önce ciddiye, sonra hafife alınıyor gibi. Oysa mücadeleye devam edilmeli. Bu savaşın ana aktörleri dünya insanlığının tümüdür. Giderek alınan önlemlerin zayıfladığını ve ölümlerin arttığını görmek insanı üzüyor. Dünyaya yayılan bu salgına karşı önlemler tüm ülkeler tarafından ele alınmalıdır. Virüsün biteceği yok, en iyisi onunla yaşamayı keşfetmek olsa gerek.
Sağlık sistemi, sağlık çalışanları ordusunun çabası ve nihayetinde bilim adamlarının geliştireceği bir aşı sayesinde umudu bir kez daha yeniden yeşerteceğiz. Umut ilk kez zengin-fakir ayırmaksızın, insan beyninin derinliklerinde yarınlara parlayacak bir inci olmaktadır.
Dostlukla…
Ali AKÇA