Her şeyin bir pazarı olduğu gibi sözün de bir pazarı vardır.
İnsanlar eylemlerini sözle gerçekleştirirler. Bu söz çok zaman açıktan söylendiği gibi bazen de zihinde düşünce haline gelirken harice çıkarak eyleme dönüşür.
Malumdur ki, sözün iletim vasıtaları, kalem, kitap, yazı, resim, ilan, reklam… Gibi pek çok vasıtaları yanında günümüzün her türlü görsel ve işitsel teknolojik iletişim ve bilgilendirme vasıtalarıdır.
Herkes bu dünyada yapmak istediklerini söz pazarında gerçekleştirmek istiyor.
Dünya üzerinde yaşayan devlet, millet ve toplulukların ister kendi aralarında bireysel ilişkilerinde olsun, ister uluslararası ilişkilerde olsun bu böyledir.
Bunlar herkesin bildiği konular.
SOSYAL MEDYA
Söz pazarı demişken “sosyal medya” en güncel ve en önemli olanıdır. İletişimin ve bilgi edinmenin en kolay ve en pratik yolu olmakla beraber dünyadaki bilgi kirliği boyutlarıyla da toplumların sosyal dokusunu çürütme istidadı gösteren bir felaket haline gelmiş bulunuyor.
Parlamentomuzun sosyal medya ile ilgili olarak yaptığı yasal ve hukuki düzenlemeler, bu çürüme karşısındaki direnişin çabasıdır. Sebep olduğu ailevi, dini, ahlaki bireysel, toplumsal felaketlerin sayısı belli değil.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
6284 sayılı “Aileyi Koruma ve Kadına Şiddeti Önleme Kanunu” Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde yapılan ve “ İstanbul Sözleşmesi” adıyla anılan meş’um anlaşamaya dayanılarak yapılmış bir düzenlemedir.
Avrupa’da biçilen bu elbise, pek çok yönüyle bize uymamaktadır. Elbisenin bir paçası uzun, bir paçası güdük, kadın ve erkeğin kıçlarını açıkta bırakan, cinsiyet eşitliği altında fıtrata aykırı mahlûkların ortaya çıkmasına neden olan bir hilkat garibesidir. Üzerinde iyi düşünülmemiş, tercümesi bile iyi yapılmamış gaflet eseri bir düzenlemedir. Bunu düzeltmek, millet ekseriyetinin işbaşına getirdiği bu hükümetin ve bu parlamentonun görevidir. Aksi halde tarih, onları bu enkazın altında bırakacaktır.
SİYASET VE ADALET
Ne yazık ki siyaset ve adalet teoride var. Bütün bir toplum ahlak yoksunu olup ahlaklı ve adaletli olanların, ahlaksızların ve adaletsizlerin yoğunluğu içinde yok oldukları toplumda ne siyasetin, ne de adaletin tezahürlerini görmek mümkün olmaz. Birinin ak dediğine diğerinin kara dediği siyasete siyaset mi denir? Sözlerinde ve özlerinde istikrar bulunmayan kimselere siyasetçi mi denir? Muhakkak iyiler de vardır. Yine de “Siz nasılsanız, öyle de idare olunursunuz” güneş gibi hakikatinin tecellisi her zaman görülmüştür.
Söz pazarında bu kısa sunumla yetiniyorum.