Mütarekenin imzalanmasın müteakip 2 Kasım 1876’da Çar Alksandr II., İngiltere elçisi ile yaptığı bir mülâkatta, kendisinin ihdas ettiği Balkan buhranı konusuna temas ederek maksadını şu sözleriyle açıklar: “Avrupa, Osmanlı hükümetinin devamlı hakaretlerine katlanmıya hazır ise Rusya böyle bir hale katılamaz. Böyle bir davranış Rusya’nın şeref ve haysiyeti ile olduğu gibi menfaatleri ile de telif edilemez. Durum devam ettirilemez. Eğer Avrupa cesaret ile hareket etmiye hazır değilse, Rusya tek başına hareket etmek zorunda kalacaktır.” (Karal, a.g.e. Cilt VIII, Sayfa25)
Rusya’nın tek başına Balkan buhranını çözmesi demek, Balkanları istilâ etmesi veyahut tamamen nüfuzu altına alması demekti. Böyle bir durumda İngiltere’nin Hindistan yolu tehlikeye girecektir. Oysa İngilizlerin doğu politikası bu yolun güvenliğini sağlamak esasına göre kurulmuştu.
İNGİLİZ-RUS ATIŞMALARI
İngiltere hükümeti, Balkanlarda Rusya’nın tek başına hareket etmesini önlemek için 5 Kasımda “Muhtariyet ve Islahat” meselelerinin devletlerarası bir konferansta görüşülmesi için yeni bir konferans teklif eder. Bundan başka İngiliz Başvekili 9 Kasımda Rusya’nın tek taraflı olarak Balkan buhranını halletmiye İngiltere’nin razı olamayacağını bir ziyafette verdiği bir nutukta sert bir şekilde belirtir:
“İngiltere devleti aslâ muharebeden çekinmez. Ve başka devletler gibi harbden kolayca çekilmez. Başlıyacağı muharebeyi yirmi yıl devam ettirmeye muktedirdir. İngiliz donanması Çanakkale boğazına gönderilecektir.” (Karal, ag.e. Cilt VIII, Sayfa26, Mahmut Celâleddin’den naklen.)
İngiltere’nin tehdidi, Çar Aleksandr II. Üzerinde tahrik edici bir etki yapar. Çar, 12 Kasımda Moskova Belediyesinde söylediği bir nutukta İngiliz Başvekiline şu cevabı verir:
“Benim ile beraber bütün Rusya ahalisinin aynı dinden ve aynı ırktan olan kardeşlerimizin ıstırap ve meşakkatlerine ortak oldukları malûmdur. Ancak indimde Rusya’nın gerçek menfaatleri her şeyden aziz olduğundan son raddeye kadar Rus kanının dökülmesini menetmek arzusundayım… Osmanlı hükümetinden haklı olarak istediğimiz şeylerin yapılacağına dair sıhhatli teminat elde edemiyeceğimizi görecek olursam tek başıma hareket etmek kesin azmimdir.”
“Bu nutuk, geleceğe ait bir ültimatom idi. İngiltere’nin tehdidine mukabil bir tehdit idi… Bu suretle İngiliz tehdidi Rusya’nın Osmanlı devletine karşı takınmış olduğu davranışı yumuşatacak yerde sertleştirdi.” (Emil Bourgeois ve Mahmut Celâleddin’den naklen Karal, a.g.e. Cilt VIII, Sayfa 25-26)
ÇAR ALEKSANDR KONFERANSA EVET DİYOR
Karşılıklı atışmaların ardından Rus Çarı, İngiltere’nin konferans teklifini kabul eder ancak alınacak kararların tatbiki hususunda garanti ister ve bu arada kısmî seferberlik ilan eder. Avusturya ile de görüşerek, onunla kesin bir andlaşmaya varır. Bu andlaşma, evvelce, iki devletin Reichstad’ta mutabık kaldıkları esaslara göre yapılmıştı. Harp sonunda Bosna-Hersek, Yenipazar hariç Avusturya’ya ait olacak, Rusya da Besarabya’yı alacaktı.
Böyle bir andlaşmanın meydana gelmesinde Almanya’nın da rolü olmuştu. Bismark, Almanya, Avusturya ve Rusya arasında üçlü ittifakı, Almanya’nın orta Avrupa’da nüfuzunu üstün kılmak düşüncesiyle kurmuştu. Yapılması muhtemel bir Rus-Fransız ittifakını önlemek, bu arada Avusturya ile Rusya’yı Balkanlarda meşgul etmek başlıca düşünceleri arasındaydı. Çar’a harp konusunda da telkinlerde bulunmuştur.
LONDRA PROTOKOLÜ
Rusya, Avrupa’dan emin olmak istiyordu. Prens Karçokaf (31 Ocak 1877) Avrupa başkentlerine mektuplar göndererek, İstanbul Konferansında alınan kararların Babıâli’ye tatbik ettirilmesi hususunda harekete geçmelerini istiyordu. İngiltere, bu teşebbüse karşı, Osmanlı devleti ile mevcut ihtilafın halli için kuvvet kullanılması yerine barışçı teklifleri incelemeye hazır olduğunu bildirir.
General İgnetieffi’in Avrupa temasları sonunda, Avrupalı devletler, Babıâli’yi, vaat ettiği ıslahatı tatbik etmeye zorlamak için, Osmanlı devletinin davet edilmediği Londra Konferansını toplarlar. (31 Mart 1877)
Londra’da İngiltere Hariciye Nazırı Lord Derby’nin başkanlığında beş büyük devletin beş büyükelçisi, Osmanlı devletine tebliğ edilmek üzere yumuşak cümlelerin de yer aldığı bir metin hazırlarlar. Fakat Osmanlı Meclisini sinirlendirecek sivri ve sert bir şeyler koymayı da ihmal etmezler.
Protokolda, Hıristiyanların haklarının korunacağından söz ediliyor; Sırbistan ile yapılan andlaşma tanınıyor; küçük bir toprak parçası verilerek Karadağ lehine sınır düzenlenmesi yapılması isteniyordu. Protokoldaki bu kısım, Rus temsilcisinin marifeti olmuştu. Çünkü Rusya, İstanbul konferansındaki gibi bu teklifin de Osmanlı devleti tarafından kabul edilmiyeceğini biliyor, savaş için bahane arıyordu. Ortada görünen Karadağ idi ama arkasına gizlenen Rusya idi. Teklif reddedilirse Rusya artık silahlı bir müdahaleye hak kazanmış olacaktı.
Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya’dan oluşan Avrupalı devletler, Osmanlı devletinin yapmayı vaat ettiği ıslahatın, İstanbul’daki elçileri vasıtasiyle kontrol edileceğini de protokola dercetmişlerdir.
İngiltere Başvekili, bu protokolü bir şarta bağlı olarak imzalamıştı. Bu şart, Avrupa barışının korunması ve Osmanlı devleti ile Rusya’nın askerlerini dağıtmalarından ibaretti. Bu hususlara riayet erdilmediği takdirde, İngiltere protokolü hükümsüz sayacaktı. Rusya ise askerini dağıtmak için Petersburg’a bir Osmanlı Elçisinin gönderilmesini şart koşuyor ve Balkanlarda meydana gelebilecek olaylar sebebiyle askerini dağıtmayı geciktireceğini bir beyanname ile belirtiyordu.
Uzun hikâye. Konferansın ardından hazırlanan ve Osmanlı devletine tebliğ edilen Londra Protokolü, Osmanlı devlet yönetimini âdete elçilere ve konsoloslara bırakan hükümler içeriyor, İngiltere’nin koydurduğu şarta göre de Osmanlı askerinin dağıtılmasını öngörüyordu. Bu haliyle protokol reddedildi. Osmanlı-Rus savaşı (93 Harbi) artık kapıdaydı.
(Gelecek hafta, Sultan Abdülhamid Ne Düşünüyordu?)