Arapça kökenli olan "cumhur" kelimesi, "çoğunluk" anlamına gelir. İslami literatürde geçen "cumhur-u ulema" tabiri de, "alimlerin çoğunluğu" demektir. İslam fıkhının temel prensiplerinden biri de, " الحكم للاكثر - HÜKÜM çoğunluğa göredir" kaidesidir.
Bugün "DEVLET ERKİ" dediğimiz; "yasama, yargı ve yürütme" de çoğunluğun HAKİM / EGEMEN otoritesi de bu görüş etrafında şekillenmektedir.
Devlet yönetiminde "cumhuriyet" ise; "çoğunluk rejimi, çoğunluğun görüşünün hakim olduğu ve çoğunluğun dediğinin geçerli sayıldığı yönetim tarzı" demektir.
Kur'an-ı Kerim'in "anayasa" kabul edildiği İslami Yönetim tarzına da bu sistem", en yakın" olan idare tarzıdır. Yüce Allah kitabında, "müslümanların dünyevi işlerinin aralarında müşavere ile olması" (Şura, 38) gerektiğini bildirmektedir.
Bu anlayıştaki Kur'ani düşünce ile Osmanlı döneminden gelen dini ve milli kültürümüz kaynaklı bu kavramlar bugün; birçok değerlerimizde olduğu gibi; Batılılaşma ve Hıristiyan Batıya yaranma" uğruna harcanarak "DEMOKRASİ" kavrami ile ifade edilmektedir.
"Demokrasi" tabiri ise, Yunanca kaynaklıdır. Eski Yunan dili olan "Gerekçe"de "demo" halk; "rassi" idare demektir. Bileşik olarak "demokrasi", "halk idaresi" anlamına gelir. Dini mutaassıp düşüncenin karşıtı olarak çok kullanılan "demokrat" tabiri de, "halkçı" demektir.
Görüldüğü üzere; kendilerini devlet idaresinde ve hayat anlayışında dünyanın "eşiği ve beşiği" kabul eden BATI dediğimiz "Hıristiyan Dünyası", benimsemekle övündükleri bu idare tarzını ifade eden kavramı, eski Yunanca olan GREKÇE'den almışlardır.
Milatdan önceki yıllara dayanan Eski Yunanlılardaki Site Devletlerinde uygulanmış "Halk Meclisleri" ile devlet yönetimi örnek alınarak geliştirilmiştir. (Aslında bu tür yönetim tarzı, Kur'an-ı Kerim'de, Peygamber Efendimize, "dünyevi işlerde ashabı ile müşvere etmsi" (A'l-i İmran, 159) enri ile hak ve adalet üzere tarihte ilk defa Peygamberimizin "asr-ı saadeti" döneminde başlamıştır).
Geçmişi karanlık Batı kültürünün temeli "Grek Medeniyetine" dayandıığı için; Yunanlıları Batılılar, medeniyetlerinin TEMSİLCİSİ olarak kabul ederler. Bu nedenle her ortamda ve platformda Yunanlıları kayırmak, Batılılar için "kendilerini korumak, asıllarına sahip çıkmak" anlamına gelir. Bu nanada Hıristiyan Batıyı Yunanlılardan ayırıp koparmak mümkün değildir.
Bunu çok iyi İSTİSMAR ederek değerlendiren Yunanlılar da kendilerini "Batı Kültür ve Medeniyetinin Varisi" olarak kabul ettirmiştir.
istanbul'un fethi ile Milletimizin tarihe gömdüğü BİZANS'ın mirasına sahip çıkmaları da bu bu "miras kapma kelepirliği" alışkanlığından kaynaklanmaktadır.
Bugün Batının "şımarık çocuğu" olarak bilinen Yunanlılar, zengin babanın "miras yedi, hovarda ve kumarbaz" çocuğu gibi bu avantajlarını her fırsatta kullanmaya da devam etmektedirler. Çok uzak değil daha dün, "turistik adalarının bir kısmını satılığa çıkarmayı" düşünen Yunan Devletini İFLASTAN, Avrupa Birliği kurtarmıştır. Buna rağmen, eli-kolu bağlı; boğazına kadar borca batmış durumda olan bu ŞIMARIK ÇOCUK TEKİN DURMAMAKTADIR ; GALİBA TÜRK'ÜN TOKADINA KAŞINMAKTADIR !
"Demokrasi" yerine, kendi kültüründe "cumhuriyet" tabiri varken; idaresinin ifade tarzını, düşmanının dilinden alan milletimizin, Batı kültürüne karşı direncinin "ne kadar zayıfladığı" bir de burada görülmektedir.
Bir zamanlar ezanı ve Kur'an'ı. "Arapçadır, anlaşılmıyor" diye değiştirmeye kalkışan zihniyetin; kendi idare tarzını düşmanının diliyle ifadeye özenmesi çok hazin ve dünündürücüdür !
Kemal CENGİZ
Emekli Müftü