Teker teker kayboldu topraktaki gölgeler
Yeryüzünde gezerdi hani şimdi nedeler?
Hani güneş açardı güldüğünde çehresi
Soluk gül yaprağına dönmüş bitmiş behresi
Soğuk donuk gözleri beyaz kefen içinde
Sönmüş yıldızlar gibi ışık saçmaz biçimde
Gömülünce mezara topraktan yorgan üstü
Güneşi sarmış gibi kara gece örtüsü
İniltiler bırakan ölüm kimden tevarüs?
Şu koca dünyamızı şaşkın etti bir virüs
Orman yangınlarında sanki yıkılan ağaç
Tek tek düşüp gidiyor susuz, nefessiz ve aç
Kimi taze fidandır, kimi asırlık çınar
Çıra gibi her biri karda boranda yanar
Kimi âlim ve arif, kimisi görmüş umur
Kimi eve her akşam ekmek götüren memur
Kimi sağlıkta nefer can feda bir kahraman
İnsan ölmesin diye canını riske atan
Sağ iken hem giymişler bembeyaz kefenleri
Güneşe hasret kalmış o nazenin tenleri
Kimi anne, kimi nine, kimi nurlu dedeler
Kimi gonca gül gibi terütaze bebeler
Açılsa mezarları görülmez ondan eser
Virane hanelerinde inleyen bir yel eser
İnsan tohum, ekilir ahiret tarlasına
Gazel gibi rüzgârda bak ki savrulmasına,
Yanında yok seveni acı vedalarında
Ne bitmez anlar geçti hasta odalarında
Tabutunu tutamaz en yakını, kardeşi
Bir korkulu matemde kalır evlat ve eşi
Rablerine kavuşmak sevdasında bazısı
El sallamadan gitmek onun alın yazısı
Onu seven yürekler yangın yerine döner
Gözyaşları toprağı ıslattığında söner
Yâ Rabbi, bu ne hüsran, bu ne fena musibet
Sevdiklerimize sen cennetini nasip et
Bin bir günah işledik affet Allah’ım affet
Masumlar ağlamasın bitsin gayri bu âfet
Birer birer gidiyor dünyanın güzelleri
Göç eyliyor vatana sonbahar gazelleri
Mustafa Yıldız, 15 Kasım 2020 Ankara