Kara kışı yaşıyoruz. Havalar iyice soğudu. Ama barajları dolduracak kadar yoğun yağış yok.
Eski takvimde yani Rumi takvimde bir Karakış Ayı vardır, bir de Zemheri Ayı..Karakış soğuk, zemheri daha soğuk.
Yeri gelmişken Rumi Takvim’teki ayları sayalım: Karakış, Zemheri, Gücük, Mart,Abrul, Mayıs,Kiraz, Ocak, Ağustos, İlk Güz, Orta Güz ,Son Güz. Bu aylar da 30’ar gün. Mesela ,yeni girdiğimiz Kara Kış ayı 14 aralıkta başladı,13 Ocak’ta bitecek.
Yalnız, burada ayların içinde de bölünmeler var. Misal: zemheri ayı 14 ocak-13 şubat arası. Ama soğuklar yani zemheri, 4 ay sürüyor. Zemheri sadece ay adı değil yani. Ay olan zemheri 30 gün. Soğuk olan aylar 4 ay. Karakış ayından sonraki zemheri de ve ondan sonraki 2 ayda da soğuklar var.Zemheri soğuk demek ama, sadece bir aya hasren verilmiş değil bu isim. Böyle bakınca, zemheri ayının 30 gün olması, ama soğukların daha fazla sürmesi zemheri kelimesinin anlamana uygun değil .Zira zemheri yukarıda da izah ettiğim gibi soğuk demek. Soğuk da sadece zemheride olmuyor.
30 gün zemheri ayından sonra kışın daha şiddetlisi geliyor. Buna 40 gün süren Erbain deniyor.Ondan sonra 50 gün sürecek Hamsin geliyor. İkisi de soğuk. Yani zemheri aslında, 90 gün. Gücük ayı ile mart ayı da erbainin ve hamsinin içinde kalıyor. Ama Erbain ve Hamsin diye iki ay yok ayrıca. Sadece soğukların etkisini betimleme var. Soğukların Erbain’de tepeden geldiği, Hamsinde ise yandan geldiği söylenir. Hamsin, Erbain kadar soğuk değil.
Kış aylarındaki en soğuk günler, Erbain ile Hamsinin çarpışması günlerine rastlıyor. Erbain 40 günken hamsin de 50 gün idi ya, Erbanin son 6 günü ile hamsinin ilk 6 günü kışın en soğuk 12 günü..
Hamsin mevsimine girildiğinde cemreler düşüyor.1.cemre,Gücük 7’de(miladi 20 şubat),2.cemre Gücük 14’de’(miladi 27 şubat) 3.cemre Gücük 21’de(miladi 6 martta).Cemreler baharın habercisi. Cemre düşmeden bahar gelmez.
Yukarıda izah ettiğim gibi, mevsim içinde mevsim, soğuk içinde soğuk var gibi olmuş. Bu durum miladi takvimde de kısmen vardır. Mesela, Mart ayı ilk bahar ayı sayılmasına rağmen, martın soğuğu da çoktur. “Mart kapıdan baktırır” sözü meşhurdur.
Rumi takvimde 4 mevsim yoktur.2 mevsim vardır. Kasım Günleri Mevsimi, 8 Kasım-5 Mayıs arası,Hızır Günleri Mevsimi de 6 mayıs-7 kasım arası..
Şimdi bu Rumi Takvime nasıl gelindi, ona bakalım. Eskiden Hicri Takvim kullanılıyordu. Rumi Takvim gene kullanılmakla birlikte, o, daha ziyada devlet işlerinde idi. Hicri Takvim ise dini işlerde ve günlerde kullanılırdı.
Hicri Takvim, Peygamberin 622’deki Hicretini başlangıç alır. Ve ay esasına göre işler. Burada gün sayısı 365’dir.1840’ta uygulanmaya başlanan Rumi Takvim ise, güneş esasına göre işler. Burada gün sayısı 354’tür.Bunlar o tarihte Batı dünyasında kullanılan Jülyen ve Geregoryen takvimlerine tekabül eder. Rumi Takvim ile Hicri Takvim arasında 11 gün farkı vardır. Hicri Takvimde aylar yılın her mevsime göre dağılmıştır. Mesela, Ramazan ayı bazen yaza, bazen kışa gelir. Mevsimler de öyledir.O da değişir.
Bu sebeple l840’larda yönetim, bunu bir karışıklık sayarak, takvim değişikliği yaptı. l Mart 1256 Rumi Takvimin yıldönümü sayıldı. 1840 ile 1256 arasında 584 yıl var. Yıl farkı böyle sabitlendi.
Eski insanların nüfus cüzdanlarında doğum tarihi olarak 1230,1320,1325 gibi rakamlar yazardı. Bizim ilk avukatlığımızda; duruşmaya yaşlı bir adam gelse, hakim; “doğum tarihin ne” diye sorsa, o adam faraza “1320 “demiş olsa, hakim hemen buna 584’ü ekler ve adamın 1904 doğumlu olduğunu bulurdu .Şimdi bile, Miladi yılı Rumi yıla çevirmek için bu 584 rakamı hala kullanılır.
Ankara’da avukat Hayrullah Başer ağabeyimiz, 1946 doğumlu.1946-584:1362.Hayrullah abinin Rumi doğum yılı 1362 olduğu kolayca bulunur. Fethiye’de Ramazan Sazak arkadaşımız 1949 doğumlu.l949’den 584’ü çıkarırsak, Ramazan’ın doğum tarihinin de Rumi 1365 olduğu bulunur.
Türkü ve şarkılarda geçen “Hey 15’li, hey 15’li “ sözlerinin de Rumi takvime göre 1315’ler için söylendiği kanısındayım. ”Hey 15’li, hey 15’li/ Tokat yolları taşlı/ 15’liler gidiyor/ kızların gözü yaşlı..” 1315 doğumlu gençler o zaman pek erken askere gittiğinden, o yıllarda savaşacak askerimiz olmadığı için genç yaşta insanlar harbe gitmiştir. Halk bu gençlere acımış, böyle türküler yakmıştır. 1315 doğumlu bir gencin miladi doğum tarihi 1899 ‘dur.18 yaşında askere gitmişse, savaştıkları yıllar, 1917’ler olabilir. O yıllar, ülkenin en buhranlı yıllarıdır.
1915’de Çanakkale’ye ülkeyi savunmak için askere giden Eminönü’deki İstanbul Erkek Lisesi’nin son sınıf öğrencilerinin hepsi savaşta şehit olduğu için, o yıl, lise mezun verememiştir. Bunlar tarihimizin hazin sayfalarında anlatılır.
Neyse, konuyu dağıtmayalım…
Şimdi Rumi takvim pek kullanılmıyor. Yaşlı insanlarda bir nostalji şeklinde var gene de ..Zemheriyi ,erbaini ve hamsini takip edenler var hala..
Benim rahmetli babam, bunlardan biri idi. Babam, her takvimi almazdı. Kırtasiyeciye gittiğinde Saatli Maarif Takvimi’ni alırdı. O takvimde, Rumi aylar, günler, soğukların nasıl seyir izleyeceği, Bercelacuz soğuklarına ne kadar zaman kaldığı, ne zaman nasıl bir rüzgarın çıkacağı orada yazılırdı.
Babam, esen rüzgarın adını, cinsini ve ne zaman çıkacağını bilirdi. Bir gittiğimizde köyde dut ağacının altında otururken ve ter-ter terlerken, biraz sertçe bir rüzgar çıktı. Babam; “Filiz kıran çıktı” dedi. O filizkıran rüzgarı imiş. Ağaçların filizine zarar verirmiş. Bunlar hep, eskilerin hafızasında vardır.
Aslında her yıl aynı şeyler olur iklimsel olarak.. Ama insanlar nisyan ile malul olduğu için her yıl yaşadığı şeyleri unutur. Bu kitaplarda ve takvim yapraklarında daima yazılıdır. İnsan aynı şeyi ertesi yıl gördüğünde “geçen yıl da olmuştu bu” der..
Şimdi yağmurlar kana kana yağmıyor. Az yağıyor. Barajları dolduracak kadar değil yağan yağmur. Barajlardaki su seviyesi düşük hala. Kuraklıktan korkuyorız. Yağmur yağsa da yağmasa da zemheri enbain ve hamsin gelir geçer. İnsanlar rahatlığı ısınan havada arar. Erzurum taraflarında; ”Aprilin beşi geçmeden kış geçmez” denir. Aprilin beşini bekleriz ama, barajları dolduracak kadar bir yağmur yağsa , biz de iyice ıslansak..