Yitirdiğinizde anlarsınız asıl sahip olduklarınızın kıymetini.
Yokluğu, varlığının değerini ortaya çıkarır.
Yitirmeden kıymetini bilmek bir şeyin, sanırım yaşamın en sihirli formülü olsa gerek.
…
İnsan en çok “an”ın kıymetini bilmez.
Çoğunlukla geçmişte yaşar. Orada yaptığı hataları, yanlışları düşünür, hayıflanır.
Sonra mutlu olduğu zamanları hatırlar, şimdi neden aynı değil diye üzülür.
Bir de gelecek için kaygılanır sürekli. Ne olacağını, nasıl olacağını hesaplar, tartar, ölçer biçer.
Endişe içinde ihtimalleri düşünür, olacakların vereceği zararı hesaplar durur...
Her iki durumda da “an”ı kaçırır. Yaşadığı anın kıymetini bilmemek böyle bir şeydir.
Geçmişe takılma, gelecek için kaygılanma, anın kıymetini bil.
…
Gençsin ya, hep genç kalacağını düşünürsün. Yapacağın her şeyi ertelersin. Geleceğin çok uzakta, alacağın yaşların çok ötelerde olduğunu zannedersin.
Hep “sonra” dersin… hep “başka zaman” dersin.
Zannedersin ki tüm zamanlar sana ait, istediğin vakit duracak, istediğin zaman devam edecek…
Sonra bir bakarsın gençlik bir anda kayıp gitmiş elinden. Tutmak istersin, geri dönmek istersin, eskisi gibi olmak istersin… lakin olamazsın.
Gençliğinin kıymetini bilmek için onu yitirmeyi bekleme.