Değerli okurlarım! Özür dilerim, Osmanlı devleti karşısında Avrupalı devletlerin takındığı tutumu tarif ve izah için başka kelime bulamadım. Burada şu yorumu yapmama izin veriniz. İpin ucunun kaçırılmakta olduğu, 1683 Viyana kapılarından dönüldüğünden beri görülmekte idi. Karlofca andlaşması ipin ucunun iyiden iyiye puştun eline geçmekte olduğunun en kuvvetli göstergesi idi. Nihayet 18. Yüzyıldan itibaren ipin ucu büsbütün puştun eline geçmişti. Ve artık eski günler geride kalmıştı.
Osmanlı devleti, durumu kavramış olarak hayatiyetini sürdürebilmek için başta askerî cihet olmak üzere her alanda ıslahat yapmaya çalıştı, ancak içten ve dıştın gelen engellerle istediği sonuca ulaşamadı. Bu uğurda padişahlar tacından tahtından oldu, can verdi. Nice sadrazam ve vezirin başı gitti. İpin ucu bir kere kaçırılmaya görsün.
Evet, ipin ucu kaçırılmıştı, bundan dolayı denge siyaseti izlendi. Devlet bazen Fransa’ya, bazen İngiltere’ye, bazen Rusya’ya, bazen de Avusturya’ya dayandı. Fakat her seferinde görüldü ki artık bu devletlere dayanmak mümkün değildir. Öyleyse yeni bir güçle ittifak yapılmalıdır. Ufukta görünen bu güç Almanya’dır.
Öncekilerin güvenilemez tutumları sebebiyle Osmanlı-Alman yakınlaşması oldu. O da kendi imparatorluk hayalleri uğruna Osmanlı devletini Birinci Dünya Savaşına sürükledi, sonuçta bu ilişki imparatorluğun hayatına maloldu.
Evet, ipin ucu kaçırılmıştı ama tarih boyunca hür ve müstakil yaşamış olan milletimiz esaret altında yaşıyamazdı. Vatanımız yer yer işgal ediliyordu. Allah’a inanıyorduk, imanımız vardı, umudumuzu yitirmemiştik. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, Mustafa Kemal Paşa liderliğinde istiklâl ve istikbalimiz için millî mücadeleye girişerek eldeki vatanı yeniden kazanmıştık. Fakat her şeyimiz tam ve yerinde değildi. Başta eğitim olmak üzere, sanayide, tarımda, ticarette yapılacak çok iş vardı. Ne yazık ki bugüne kadar bunlar yeterince yapılmadı. Buhran üstüne buhran, ahlâkımız ve kültürümüze, ekonomimize ve sanayileşme çabalarımıza saldırı üstüne saldırı. Nihayet, Suriye ve Doğu Akdeniz olayıyla karşı karşıyaydık.
Peki, bugün neler yapılabilir, ne yapmalıyız? Bu sorunun kısa cevabını biraz aşağıda ayrı bir bölüm halinde ele almıya çalışacağız. Bundan önce Osmanlı İmparatorluğu hakkında yapılan şu ilginç değerlendirmeye bakalım. Unutmamak gerekir ki burada geçerli tarif, günümüz Avrupa devlet ve milletlerinin, devletimiz ve milletimiz hakkında bugün açıkça ifade edemedikleri niyet ve tasavvurlarını da ortaya koymaktadır. Aksini düşünmek yani onları sözlerinde ve niyetlerinde samimi kabul etmek safdillik olur hatta daha da ilerisi olur kanısındayız. Bakınız yirmi doktor ne yapmış?
YİRMİ DOKTORUN KASAP BIÇAĞI İLE YAPTIĞI OPERASYON
Avrupalı devletlerin Berlin Kongresinde, Osmanlı İmparatorluğu hakkındaki niyet ve tutumlarını M. De Blowitz, “Une Course a Constantinople” adlı kitabında şu suretle tasvir etmektedir:
“Berlin kongresinde, Avrupa diplomasisinin en büyük doktorlarından yirmisi yeşil örtülü masanın etrafında oturmuşlar ve 30 gün “hasta adam” dedikleri Türkiye’nin durumu üzerinde görüşmüşlerdir.
Görüşmeleri sonunda yirmi doktor, başlarında büyük Hipokrat olduğu halde, ilkin hastanın sağ ayağını, sonra sol ayağını ve daha sonra sağ elini, sonra sol elini kesmeye karar verdiler ve bu dört ameliyat başarı ile sonuçlanınca hastaya: “Artık rahatsızlığınız geçmiştir, hele biraz yürüyün de görelim” dediler.
Çolak ve kötürüm hale getirilen hasta kımıdamamakta ısrar edince Alim doktor: Şu halde geri kalan uzuvları Avrupa’nın anatomi müzelerine dağıtıp fizyolojik denemeler yapmaktan başka çare yok” diye bağırdı.
İşte Avrupa, Türkiye’yi hastalığından kurtarmak için bu suretle hareket etti.
Berlin Kongresinden sonra Osmanlı topraklarının, büyük devletler tarafından paylaşılması, Blowitz’in yukarıdaki tasvirini tarih gerçeği haline getirmiştir.” (Karal, a.g.e. Cilt VIII, Sayfa 79-80)
Şu farkla ki, o tarihte ABD henüz palazlanamadığı için, kurtlar sofrasından pay alamamıştı. Zamanla sömürge ve hâkimiyet hırsları artacak ve bu alanlarda ihtisaslaşacaktır. Şimdi o da, pay almak hesabıyla bugün Suriye’de İsrail ile birlikte yer alıyor.
HESAPLAŞMA BİTTİ Mİ?
Hayır, bölgede hesaplaşma bitmemiştir, üstelik öncekilere (İngiltere, Fransa, Rusya) ilaveten, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’nın kurtları tarafından kıtasına eli boş döndürülen ABD ve Çin gibi güçler de pastadan pay almak için bölgeye gelmişlerdir.
“Büyük Britanya ve Fransa, 1920’lerde aldıkları kararlarla Büyük Suriye’yi parçalamış, hemen veya sonraki dönemde ortaya çıkan; Lübnan, Suriye, Filistin, İsrail, Ürdün gibi devletlerin sadece boyut ve sınırlarını değil var olma haklarını da bölgesel bir sorun haline getirmişlerdi. 1920’lerdeki hesaplaşmalar kısmen ya da tamamen geçmişte kalmamıştır, aksine, Suriye’de ve genel olarak Ortadoğu’da sürmekte olan savaşların, anlaşmazlıkların ve yürütülen politikaların merkezinde Büyük Britanya ve Fransa’nın sömürgecilik politikaları yer almaktadır.” (DergiPark, Fildiş, 2013)
(Haftaya Ne yapmalı?)