Keskin zekâsı ve kıvrak aklıyla daha ilkokuldan önce kendini fark ettirir. Okulda çalışkanlığı ve başarıları ile hocalarının takdirini kazanır. Her çocuk gibi hayali doktor yahut öğretmen olmaktır. Ailesinin teşvikiyle doktor olmak hayalinin peşinden koşar. Yılmadan yorucu ve yıpratıcı eğitim süreçlerini geçer. Çalışır, büyük çabalar sonucu beyaz önlük için gerekli puanı fazlasıyla elde eder. Azimle okulunu bitirip kutsal mesleğe adımını atar. Bir doktor olmanın haklı gururunu ailesine yaşatır.
İnsanın gönlünde sevgi ve yardımlaşma duygusu olmasa; doktorluk mesleğinin ömür boyu sürecek eğitimine ve büyük sıkıntı ve çabalarına kolay katlanılamaz. Herkesin üstesinden gelemeyeceği, insan sevgisi ve merhamet gerektiren, çok yorucu ve zahmetli bir meslektir. Çoğu meslekler gibi rutin bir çalışma düzeni olmaz. Diğer mesleklere göre eğitimi, uzmanlık ve araştırmaları uzun yıllar alır. İnsanlık sevgisiyle yoğrulacak bir sanat olan bu mesleği yapmak arzu, çaba ve gönül gerektirir.
Ankara Şehir Hastanesinin Acil Servis’inde uzman doktor olarak göreve başlamıştı. Acil servisler hep hareketli ve yoğun olur, nöbetler zorlu geçerdi. Korona virüsünün dünyaya kök söktürdüğü, adeta onu esir alıp iç yüzünü ortaya çıkardığı günler yaşanıyordu. Acil Serviste normal hastaların giremediği ayrı birim oluşturulmuş ve burada sadece korona virüs hastalığı şüphesiyle gelenlere bakılıyordu.
Dünyayı sarsan bu salgın bir yıl içinde tam iki milyon insanı aramızdan alıp götürmüştü. Sanki kıyametin kopması gibi bir şeydi. “Sürüden ayrılanı kurt kapar” sözünün tersine; korona sürüden insan kaparak geride kalanları sevdiğinden ve toplumdan ayırıp yalnızlaştırıyordu. Korona hastalarının görüntüleri, içler acısı durumları, çaresiz bakışları, insana adeta ölümün nefesini hissediyordu. Yoğun bakım, entübe hastalar, vaka sayıları, insanların hızlı biçimde ölümü tüm dünya insanını ürpertti. Virüs her alanda yaşam tarzını ve dünya düzenini değiştirdi.
Bu sürede toplumun en büyük destekçisi ve yardımcısı sağlık personeliydi. Onların gözlerinin içine bakıp bir umut ışığı, dillerinden dökülecek bir şifa hikmeti arandı. Ekranlarda pür dikkat bilim kurulu üyesi hocalar izlendi. Milyonlarca kişi virüse yakalanıyor ve acılar içinde kendilerini doktorların ellerine bırakıyordu. Sağlık melekleri acil servislerde, yoğun bakımlarda zor taşınan özel elbise içinde, çetin şartlarda zamana bağlı olmaksızın çalışıyordu. Hastaları iyileştirmek, onların ıstıraplarını dindirmek, yakınlarına teselli vermek, dur-durak bilmeden severek görevlerini yapıyorlardı. Yaşama anlam kazandıran sevgi ve özveriyle, hastaları yoğun bakım odalarında tedavi ediyorlardı.
Onlara sağlık ordusu denildi. Zira günlerce bıkmadan, usanmadan; gece-gündüz demeden çoluk-çocuk ve yakınlarını göremeden korona virüse yakalananları iyileştirmek için adeta bir savaş veriyorlardı. Kaybettikleri hastaları için üzüldüler, sağlığına kavuşan hastalarını sevinçle uğurladılar, diğer insanları sürekli uyardılar. Toplumun her kesimi bu insanüstü çabaya karşılık onlara karınca kararınca yardımcı olmaya çalıştı. Yöneticiler onlara destek ve imkân verdi.
Bu arada, dünyada bilim adamları, tıp uzmanları aşı bulmak için çaba gösterdiler. Bazı ülkeler aşı bulmayı başarmıştı. Yeni yıla kavuştuğumuzda İngiltere, Avrupa Birliği ülkeleri ve ülkemizle birlikte diğer birçok ülkede aşılama çalışmaları başladı. Aşılamada öncelik risk grubundaki yaşlılara ve sağlık çalışanlarına, ardından yaşlı bakımevlerine verildi.
Mesleğinin konusu insan olan doktorlar; çoğu durumda kendi özel hayatlarından fedakârlık gerektiren özveri ve gönüllülük ikliminde çalışırlar. Sağlık hocaları, değerli hekimler ve bilim insanlarımız bu dönemde fedakârca var güçleriyle insanlığı bu virüsten kurtarmak için uğraştılar. Bir yılı geride bıraktığımız bu süreçte; eşlerine, çocuklarına zaman ayırmayı bırakın onlarla görüşme imkânı bile bulamadılar. Sağlık çalışanları ancak balkondan bir an görüntü yahut telefonda bir selamlaşma ile sevdikleriyle hasret giderdiler. Toplum özveriyle hizmet eden tüm bu insanlar için destek amacıyla balkonlardan zaman zaman alkışlar tuttu. Eğitimi uzun yıllar alan, kısıtlı maddi imkânlarla yetişip büyük tecrübe kazanan değerli birçok hoca ve doktor bu amansız virüse yakalandı, kurtulamadı, bu dünyaya genç yaşta veda ettiler.
Halen yaşadığımız korona virüs günlerinde; ülkemiz büyük bir sınavdan geçiyor. Başta ekonomi olmak üzere, üretimin durması, çalışanların işe gidememesi ve kazançlarının eksilmesi nedeniyle eve ekmek götüremez oluşları; toplumun psikolojisi, gençlerin eğitimi, karantina günleri, sokakların sessizliği, ailelerin birbirini görememesi, yöneticilerin salgına karşı farklı tutumları ve devlet yardımları hepsi insanlık için unutulmaması gereken öneli dersler ve asla unutulmayacak büyük izler bıraktı.
Bilge Akdemir Karaca, genç bir doktor olarak, halen Ankara Şehir Hastanesi acil servis uzmanı görevini severek sürdürüyor. Tüm sağlık çalışanları gibi korona virüs sürecini “O” da, hastalarını tedavi edip zorlu günler yaşayarak geçirdi. Birçok meslektaşı gibi korona mücadelesinin ön safında sağlık neferlerinden biri oldu. Her nöbet çıkışında ailesi ile ancak apartman koridorlarında veya balkondan el sallayarak nemli gözlerle selamlaşıp telefonla görüşebildi.
O günlerden bu günlere ulaşıldı. Şimdi toplumun yüzünde gülümseme var. Şükür sıkıntılı günlerin ardından ulusça aşılama sürecine kavuşuldu. Aşılamanın ilk günü birçok meslektaşı gibi aşı gündeminin yüzü olmasından dolayı Konya, Cihanbeyli, Damlakuyulular; hemşerileri Doktor Bilge Akdemir Karaca ile övünç duyuyorlar. Hatta Bu tarihi günü ve doktorların haklı gururunu gazeteler fotoğraflarıyla sayfalarına; televizyon kanalları canlı yayınlarla ekranlarına taşıyıp, birçok doktoru aşı başlangıcının yüzü olarak haber yaptılar.
Bu zor ve zahmetli dönemde insanlığa gönülden hizmet ettikleri için tüm sağlık personeline sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
Dostlukla…
Ali Akça