Temel ihtiyaçları karşılanmayan insan mutlu olamaz. Günümüz dünyasında algı yönetimiyle ihtiyaçlar sınırsız bir düzeye taşınmaktadır. Temel ihtiyaçlar bir yana gereksiz ihtiyaçları karşılamak için çabalar dururuz. Para, aşk, başarı, refah, modern hayat gibi her alanda ileri düzeye ulaşmışken mutluluğu hissetmek zorlaşır. Oysa hem mutluluk ve hem de onu yaşamamızı kısıtlayan engellerin içimizde olduğunun farkında değiliz.
Mutluluğun nerede olduğuna dair bir hikâye anlatılır. Mutluluğa iyi davranılmadığı için melekler onu bir yere saklamaya karar verir. Everest tepesi, Atlas Okyanusu’nun dibi, Taç Mahal’in kubbesi, Kâbe’nin kutsal taşının arkası filan derken, zor bulunur diye insanın içine saklarlar. Fakat mutluluğun önündeki bariyerlerin insanın içinde olduğunu bildikleri halde onların fark edilip aşılmasını insanın kendisine bırakırlar.
Uzmanlar mutluluk seviyesini düşüren dört önemli alışkanlıktan bahseder. Aşağıdaki eylemler sürekli olarak mutluluk coşkumuzu azaltan bariyerlerdir:
-
Mutluluğu değersizleştirmek
-
Üstünlük sağlama çabası
-
Muhtaç-mış gibi yapmak
-
Aşırı kontrolcü olmak
En önemli soru şudur: “İnsan doğada en zeki varlık olmasına rağmen niye mutlu değildir?” En büyük neden insanın sınırsız hırsı olmalı. Komşuda şu var, bende de olmalı; o filan makama gelmiş bende gelmeliyim hırsları mutluluğun önünde en sarsılmaz engellerdir. Ben bilirim, güç bende düşüncesinde olan narsiste kişilikler kendilerini ve yakınlarını mutsuz ederler. Oysa hayata anlam katan değerler yaşanabilmelidir. İnsan elindekinin değerini bilmelidir.
Mutluluğunu engelleyen düşünce bariyerlerine takılan kişinin bir eli yağda, diğeri balda olsa bile, zihnini bu kıskaçlardan kurtarması ve mutluluğa kavuşması zorlaşır. Düşüncelerden arınmış zihin, fiziki bariyerlerden kurtulmuş beden mutluluğu imrenilecek güzellikte yaşar. Öyleyse mutsuzluğun önündeki bariyerleri tek tek geçebilirsek ulaşılan mutluluk zirveye yönlenecektir. Kıskançlık bariyeri ise mutluluğu zehirler.
Bugün toplumumuz çok zengin olmadığı için mutsuz değil. Dayanışma ruhunu yitirdiği, eşitlik ilkesini yöneticiler sadece kendilerine yonttuğu için; adalet kavramı güçlülere teslim edildiği ve kurumlara duyulan güven kaybedildiği için mutsuzluk diz boyudur. Adil bölüşüm yoktur. Kendi mutluluklarını kendileri engelleyen bireylerden oluşan bir toplum huzurlu olabilir mi? Yolsuzluk ve yoksulluğun bol, eğitimi düşük ve kalitesiz olan toplumlarda yöneticilerin kurduğu bariyerler mutluluğu ancak tattırabilir. İşsiz ve mutsuz gençler üretemeyen toplum huzur içinde yaşayamaz. Pastayı büyütüp iyi paylaşan toplumlar daha refah bir hayat yaşar.
Mutlulukların Nirvana’sı olan huzura giden yollar insanın erdemli ve soyluca yaşamasındadır. Yürürken gökyüzünün parlaklığını görmek, bir patikadan en güzel manzarayı fark ederek geçebilmek, zihni yorgun olmayan insanların yaşayabileceği mutluluktur. Şimdi hayatın coşkusuna ve yaşam enerjisine katkı sağlayacak kişiler seviliyor. Yeni nesil mutluluğu Kaf Dağı’nın ardına gizleyenleri değil, yeni şeyler söyleyip geniş ufuklar çizenleri istiyor.
Kendine hayran insanlar, kimseye güvenmeyen, kompleksli eksik yanlarını yok sayanlardır. Oysa güven ve merhamet mutluluğu taşıyan en vazgeçilmez duygulardır. Farkında olabilse, karşı tarafı mutlu edebilse, bariyerleri geçebilse, insan kendisini daha mutlu hissedecektir. Yaklaşan Ramazan ayının insanı huzura, oradan da mutluluğa taşımasını dilerim.
Dostlukla…
Ali AKÇA