Müslümanlık cihanşümul bir dindir. Hz. Muhammed (s.a.v.) de Kur’ân’ın ifadesiyle bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir elçidir.
Az önce modern anayasaların temel hak ve hürriyetler konusunda eksikleri var dedik. Avrupa’da, İngiltere’de, Amerika’da bu haklar, uzun mücadeleler sonunda kısmen
sağlanabilmiştir. Eski Yunan’da insanlar hürler ve köleler olarak ikiye ayrılırdı. Batı dünyasında, beyazların siyahîlere bakışı hâlâ problemlidir. On beş asır önce tebliğ edilen Müslümanlıkta insan hakları inkılap (devrim) niteliğindedir. Beyazın siyaha üstünlüğü gibi bir şey yoktur. Mesela hürriyet insan haklarının en temelini teşkil eder. Firavun’un zulmünden kurtarılan İsrailoğulları’na bu hak Kur’ân’da bir nimet olarak hatırlatılmaktadır. Firavun, güçsüzleştirmek için İsrailoğulları’nın erkeklerini öldürüyor, kızlarını köle olarak kullanıyordu. “(Hem hatırlayın ki bir zaman) sizi Firavun ailesinden de kurtardık, (onlar) size azabın ek kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı.” (Bakara, 2/49) Hz. Musa’nın mücadelesiyle hürriyetlerine kavuştular. Hac ibadeti maddi yönden imkânı olan mümin için farzdır. Ancak Haccın önemli şartlarından biri de hürriyettir. Hür olmayana Hac farz değildir.
DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ
Osmanlılar döneminde bir avuç Türk’ün Balkan milletleri arasında benimsenmesinin sebebi, onlara tanınan din ve vicdan hürriyetidir. Katolik olan Macarlar, Ortodoks olan bu milletleri mezhep değiştirmeye zorlarken, Türk idaresi daha Orhan Gazi zamanından itibaren onlara din ve vicdan hürriyeti sağlamıştır. Yabancı tarihçiler tarafından da kabul edilen tarihî gerçektir bu söylediklerimiz. Mesela, Bizans tarihçisi Dukas, kiliselerin birleştirilmesi fikrine taraftar olmayan keşiş ve papaslardan başka, imparatordan sonra en yüksek dereceli devlet adamı olan Grandük Notaras’ın, “İstanbul’un içinde Türk sarığı görmek Lâtin serpuşunu görmekten daha iyidir” dediğini yazmaktadır.
EN BÜYÜK HÜRRİYET
Hürriyet alanında hiçbir anayasa, insanı, Müslümanlığın sağladığı kadar geniş bir hürriyete ulaştıramaz. Yalnız Allah’a iman etmek ve O’ndan başkasına boyun eğmemek en büyük hürriyettir. İslâm’a göre insan yalnızca Allah’a boyun eğer, Allah’dan başkasına boyun eğmez. Şair “O rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar” demiş. Putlara ve çeşitli tanrı ve tanrıçalara tapınmak, insanın hürriyetinden vazgeçerek kendisini onlara köle etmesi demektir. Bu kadar tanrı olur mu? Olursa, eski Yunan’daki gibi tanrılar savaşı olur.
Peygamberler, insanlığı gerçek hürriyetine kavuşturmak için kendilerini tanrı ilan eden Nemrutlarla, Firavunlarla, Karunlarla mücadele etmiştir. Peki, bugün dünyada durum nedir? Kötü gidişatta dünya en başa dönmüş gibidir ama yeni peygamberler gelmeyecek. İslâm’ın hürriyet anlayışına dünküler gibi günümüz Nemrutları da, Firavunları da, inkârcıları da karşı çıkmakta, “ben güçlüyüm, bana boyun eğeceksiniz” demektedirler. Tam bir firavun anlayışı. Bunların adalet anlayışları neredeyse sıfır derecesindedir. Güçlü iseniz hak sahibi olabilirsiniz. Mesela günümüz insanlığı, devletin işini yaparken devlete ait mumu, şahsi işini yaparken şahsına ait mumu yakan bir Hz Ömer devri adaletini hasretle anmaktadır. Hikmeti hükümet adalettir, hükümet yeme yeri değildir. Adaletsiz gelir dağılımında hürriyetlerin ne kadar önemi olabilir ki! Mesela, anayasanızda seyahat hürriyeti tanımışsınız ama öte yandan adamı asgari ücretle açlığa mahkûm etmişsiniz, ne işe yarayacak bu hürriyet? Hiç!
TEMEL HAK VE HÜRRİYETLER
Kardaş: Bu açıklamaların ışığında, anayasaların değişmez özellikleri, değiştirilmeleri teklif dahi edilemez diyebileceğimiz özellikleri neler olabilir, diye sormak istiyorum.
Aydın: Müslümanlık kişinin can, mal, akıl, nesil ve din hürriyetini önceler. Bunların muhafazası gerekir. Bu konuda Müslümanlık hem şahsa hem de topluma sorumluluk yükler. Başkasının hakkına saygı esas olduğu gibi, kişi “mal benim değil mi, istediğim gibi saçar savarım” diyemez. Saçar-savarsa müsrif olur, hep de sıkarsa cimri olur.
Modern anayasa denilen anayasalar, bu hakları korumak şöyle dursun, sözde hürriyet ve eşitlik kavramlarıyla bunları tahdit ve tehdit eder sözde haklara fırsat tanımaktadır. Mesela, aile öteden beri toplumun temeli olarak kabul edildiği halde, günümüzde aileyi temelden yıkacak anormal girişimlere hürriyet adı altında fırsatlar tanınmaktadır. Bu sözde hürriyet ve haklar, insanın ve toplumun tabii halini, fıtratını bozmaktadır.
(Gelecek hafta, Orucun Hikmet ve Faydaları.)