Gazi Umur Bey, Saruhan Bey, Karesi oğlu ve Gazi Orhan Bey’in yardımları sayesinde maksadına ulaşan Kantakuzen, bir müddet sonra Osmanlılardan yüz çevirdi ve 1347’den itibaren Papa’ya müracaat ederek 1353 yılına kadar süren müzakerelerle bir Haçlı seferi yapılmasını teklif etti.
Kantakuzen bu dönekliğiyle beraber başı sıkıştıkça gene de Orhan’a başvurmaktan hâli kalmıyor, doğrusu o da planını tatbik için yardımını esirgemiyordu. 1340 tarihinden itibaren korkunç bir hasım olarak imparatorun karşısına Sırp kıralı İstefan Duşan çıkmıştı. Sırp kıralı, Makedonya’yı işgale başlamış ve hatta İstanbul’u almak için Orhan Gazi’ye heyet bile göndermişti. İşte bu Sırp kıralı Duşan 1349’da Selanik’i zaptetmek istemiş ancak bu teşebbüs Orhan’ın oğlu Süleyman Paşa ve Kantakuzen’in oğlu Matyos kumandasındaki kuvvetlerle püskürtülmüştü.
BİZANS KENDİ İÇİNDE KAYNIYOR
Bundan bir süre sonra Kantakuzen ile vesayetini üstlendiği imparator Yuannis arasındaki mücadele yeniden baş gösterdi. Osmanlılar ile Cenevizliler Kantakuzen’i, Venedikliler, Bulgarlar ve Sırplar da Yuannis’i tutmuşlardı. Bu dar zamanda Kantakuzen, Gelibolu’daki kalelerden Çimpi’yi vermeyi vadederek tekrar Orhan’ın yardımını görmüş ve aldığı Türk kuvvetleriyle Edirne’de muhasara altında bulunan oğlu Matyos’u kurtarmıştır. Kantakuzen, yine Orhan’ın vermiş olduğu on bin kişilik kuvvetle Dimetoka’da Sırp ve Bulgarlara karşı (1352) önemli bir başarı elde etmiştir.
Kantakuzen’e yardım için gelen Türk kuvvetlerine, Orhan Gazi’nin büyük oğlu Süleyman Paşa kumanda ediyordu. Süleyman Paşa Anadolu’ya dönerken, Kantakuzen’in Türklerin yardımına mukabil Gelibolu yarım adasında vermiş olduğu Çimpi kalesine asker bıraktı.
İşte kuvvetli hasımlarına karşı bütün başarılarını Türklere borçlu olan Kantakuzen, Trakya ve Makedonya’daki hâkimiyetini iyice kuvvetlendirdikten sonra, sefihâne hayatı sebebiyle hakaret ettiği asıl imparator Yuannis’i saltanattan indirerek (1353) Bozcaada’ya sürdü. (1353)
OSMANLILAR RUMELİYE YERLEŞİYOR
Osmanlılar 1345’den beri Bizans’taki tac ve taht kavgalarına karışmışlar ve nihayet 1353’de Kantakuzen’in yardım mukabili kendilerine vermiş olduğu Çimpi kalesine yerleşmişlerdi ki, Osmanlıların Rumeli’deki hakiki yerleşmeleri bu tarihte başlamaktadır.
Kantakuzen, Osmanlıların Avrupa yakasına adım atarak yerleşmelerinin, Bizans için ne kadar tehlikeli olduğunu nihayet ihtirasını tatmin ettikten sonra anlayabilmiş fakat artık iş işten geçmişti. Nitekim 1354’de Gelibolu’yu alan Türkler, Bolayır ve Tekirdağ’ına kadar Marmara kıyılarını elde etmişlerdi.
Bu hali gören Kantakuzen, Orhan Gazi’ye haber gönderip, on bin altın mukabilinde Çimpi’yi satın alacağını ve Türk kuvvetlerinin Gelibolu’yu terk etmelerini ve İzmit’te kendisiyle görüşmek istediğini bildirmişti. Orhan Gazi, yardımına mukabil Kantakuzen’in kendisine verdiği Çimpi’yi terk edebileceğini kabul ettiyse de, Gelibolu’yu kendisi almış olduğundan dolayı orasını veremeyeceğini ve hastalığı sebebiyle de görüşemeyeceği haberini yollamıştı.
KANTAKUZEN YALNIZ KALIYOR
Kantakuzen İzmit’e kadar gelmiş fakat bir hal çaresi elde edemeden İstanbul’a dönmüştü. Kantakuzen bu defa da Sırplarla Bulgarlara müracat ederek Türklere karşı Balkan yarımadasının muhafaza ve müdafaasını teklif etti. Fakat bunlar, zamanında Türkleri Rumeli’ye davet etmek şeklinde yaptığı hatayı yine kendisinin düzeltmesini bildirerek red cevabı vermişlerdir.
Bütün bunlar olurken, Bozcaada’da hapsedilmiş olan asıl imparator Yuannis, Cenevizli meşhur Gattiluzio ailesinden Françesko ile kız kardeşi Marika’yı vermek vaadiyle uzlaştı ve onun yardımıyla bir kış günü (Ocak 1354) İstanbul’a girmeğe muvaffak oldu. Bunun üzerine herkesi kendisinden nefret ettirmiş olan Kantakuzen’e karşı şehirde bir ayaklanma oldu. Halk tarafından alkışlanan Yuannis tekrar imparatorluğu elde etti ve Kantakuzen’in imparator olma davası bu şekilde aleyhine olarak son buldu.
Kantakuzen kendisine teklif edilen müşterek saltanatı kabul etmedi, bu vaziyet üzerine İstanbul’daki Sulu manastıra çekilerek saçlarını kestirip rahip oldu. Daha sonra Ayranoz ve onu mütakip de Mora’nın Mizistra kasabasındaki manastırda otuz sene daha yaşadı ve o meşhur tarihini bu manastırda yazdı.
AKSAKAL NE DEDİ?
Değerli okurlarım! Bu hadiseleri kısa notlar halinde, gençlerin de bulunduğu bir grup mahalleliye anlattığımda, içlerinden en yaşlıları gözüken aksakallı bir ağabey şöyle özetledi söylediklerimi: “Demek ki bugünkü gâvurlar da önceki gâvurlar gibi hareket ediyorlar. Söz veriyorlar sözlerinde durmuyorlar, müttefikiz diyorlar arkadan vuruyorlar, işleri bitince yön değiştirip kendi aralarında birlik oluyorlar. Kore savaşında böyle olmuştu. Suriye’nin kuzeyinde yapılan harekâtların ardından böyle olmuştu. Önce Amerikalılar, sonra Ruslar teröristleri sınırınızdan uzaklaştıracağız diye söz verdiler amma sözlerinde durmadılar. Aramızdaki ufak tefek fikir ayrılıklarından, ne bileyim iktidar-muhalefet çekişmesinden istifadeye çalışıyorlar, bunlara asla güvenilmez. Güvenilmez amma bundan kim ders çıkaracak ki? (Gelecek hafta Mezhep Değiştiren İmparator).