27 Mayıs Darbesi,halk tarafından tutulmadı. Ne de olsa emir komuta içinde yapılmamıştı.
Darbe sonrası uygulamalar ve yargılamalar da yasal prosedür içinde olmadı. Yassıada Mahkemesinin verdiği kararlar hukuk adına bir yüzkarası sayıldı. Yukarıda da anlattığım gibi bu mahkeme kararları daha sonra yok hükmünde kaldı.
27 Mayıs Darbesi sadece halk tarafından kınanmadı. Darbeyi beğenmeyen birisi daha vardı. Daha doğrusu O, darbeyi yetersiz görüyordu. Daha başka şeyler yapılmalı idi.Bu,l960’da Kore’de bulunan sonradan kurmay albay olan Talat Aydemir idi. Talat Aydemir Kore’den geldiğinde Kara Harp Okulu komutanlığına atandı.
Daha sonra iki defa darbe teşebbüsünde bulanacak olan Aydemir için bu atama iyi fırsattı. Talat Aydemir, bunun için ilk olarak Harp Okulu öğrencilerini eğitti. Onları ihtilale hazırladı. Ve ihtilal yapılması gerektiğini ve 27 Mayıs’ın yetersiz olduğunu açık açık söylemeye başladı.
O sıralarda Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay, Başbakan da İsmet İnönü idi. Talat Aydemir ihtilal fikrini, Genel Kurmay Başkanı’na bile aktardı. Sunay,” İnönü başbakanken böyle bir şey iyi olmaz “dedi. Bir merasim sırasında Talat Aydemir, Başbakan İnönü’ye karşı saygısız bir tavır sergiledi. O’nu öğrencileri kahraman gibi algıladı. Aydemir, asi tavrı ile öğrencilerin gözünde büyüdü. Bu olay ihtilal için onları daha da cesaretlendirdi.
Talat Aydemir iki defa ihtilal teşebbüsünde bulundu. Birisinde İnönü O’nu affetti.2.İhtilal denemesi sırasında radyo evi basıldı. İhtilal olduğu, silahlı kuvvetlerin yönetime el koyduğu ilan edildi. Hemen ardından hükümet kuvvetleri de Radyo evine gelerek, bunun tersini söyletti spikere..Talat Aydemir bir çok yerde kendisini destekleyenler olduğu halde, Harp Okulu öğrenciler arkasında olduğu halde, ordunun emir komutası içinde olmaması sebebiyle ihtilali başaramadı. Sonunda idam edildi.
Burada bir hususu daha anlatmak gerekir. 27 Mayıs ihtilalini Milli Birlik Komitesi diye bilinen 38 kişilik bir subay grubu yapmıştı.1961’den sonra yani Talat Aydemir’in darbe teşebbüsü sırasında Mili Birlik Komitesi içinde kırılmalar oldu. Bu arada kendilerine “14’ler” denen bir grup Komite’den atıldı. Bunlar
arasında Albay Alpaslan Türkeş de vardı. Talat Aydemir 2.darbe girişiminde Türkeş’e;” ihtilali beraber yapalım” dedi. Türkeş darbe liderinin kendisi olması halinde bu teklifi kabul edeceğini bildirmesi karşısında Aydemir bunu kabul etmedi. O zaman Türkeş geri durdu.
2. Darbe teşebbüsü sonunda; Talat Aydemir idam olurken, bütün Harp Okulu öğrencileri okuldan kovuldu. O yıl okul hiç mezun vermedi. Ve gene o yıl silahlı kuvvetlere hiç teğmen katılamadı.
Burada şunu da anlatmak gerekir :Talat Aydemir ,yukarı satırlarda kendisinden bahsettiğim Çerkez Ethem’in yeğenidir. Ablasının oğlu..Çerkez Ethem Milli Mücadelecilere ve İnönü’ye kendi özel savaşını kaybetmişti. Yeğeni Talat da, ne tesadüf ki, gene eski Milli Mücadeleci İsmet İnönü’ye karşı savaşı gene kaybetmiştir. Yani ailenin İnönü’ye karşı iki kere hezimeti..
Daha sonra 1971 yılında Ordu, emir- komuta zinciri içinde; Başbakan Süleyman Demirel’e tarihte “12 Mart Muhtırası” diye anılan bir nota verdi. Burada; ülke içindeki kaos, anarşiye karşı hükümetin bir iş yapamaması tenkit ediliyor, hükümet ciddi şekilde uyarılıyordu. O zaman Genel Kurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç idi. Hükümet muhtıra üzerine istifa etti. Bu, bir ihtilal miydi, ihtilal teşebbüsü mü idi, bunun tam izahı yoktur.. Hükümet istifa edince yerine askeri bir yönetim gelmedi. Başka sivil şahısların kurduğu hükümetler geldi iş başına.. Ama terör olayları gene de eskisinden pek fazla hız kesmedi.12 Mart Muhtırası’nı darbe teşebbüsü de sayabilirsiniz. Zira hükümet istifa etmese idi, ordu yönetime el koyacaktı. Bu ,sivilleri hizaya getirme hareketi idi.
12 Mart Muhtırasından sonra 12 Eylül Darbesi oldu. Bu, tam bir darbe idi. Ordu bunu emir-komuta içinde yaptı. Memleketin içine düştüğü çıkmaz, gittikçe daralıyordu. Anarşi çok büyük boyutlara ulaşmıştı. Kardeş kavgası had safhada idi. Bir gün bir kahvehane taranıyor 5-10 kişi ölüyor, ertesi gün o kahveyi tarayan silahla başka bir kahve taranıyor, gene 5-10 kişi ölüyordu .Böyle böyle bir kaç yıl içinde 5 bin masum insan öldürüldü.
İhtilal lideri Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren; ”Anarşi biraz daha artsın, biraz daha insan ölsün de ihtilale herkes hak versin diye bekledik” dedi sonrasında.. Sanki bu da oldu. Herkes ihtilal ile ülkenin huzura kavuşacağını sandı. Hürriyetler gitti. Bütün siyasi partiler kapatıldı, liderleri sürgün edildi. Ülke bir askeri kışla gibi yönetildi 3 yıl.
Ordu 3 yıl sonra yönetimi devretti. Güdümlü olarak.. Ondan sonra seçimler oldu. Özal’ın partisi ANAP seçimleri kazandı. Başbakan, Özal oluyordu. Bir Anavatan Partisi kongresinde Turgut Özal’a suikast girişiminde bulunuldu Özal, yara almadan kurtuldu. Suikastin hedefi neydi ? Suikastçi Kartal Demirağ niçin böyle bir işe girişti, sonrasında durum tam olarak aydınlatılmadı. Olay sadece gazetecilerin ve siyasilerin yorumda kaldı. Özal, o olaydan sonra popülaritesi artan bir kişi oldu. Yaralanmayınca Özal kürsüde konuşmaya devam etti .”Allah’ın verdiği canı Allahtan başka alacak yoktur” diye bağırdı.
Hızlı hızlı geçip bu konuyu bitirmek istiyorum. Ondan sonra 1997 yılında 28 Şubat Muhtırası denen ve hatta “28 Şubat Post Modern Darbe Teşebbüsü “de denen bir hareket oldu. O zaman Necmeddin Erbakan başbakandı. Ordu, Erbakan’ın uygulamalarından rahatsız dendi. Orgeneral Çevik Bir komutasındaki bir askeri birlik Sincan’da tankları yürüttü. Bunun hükümete karşı bir uyarma işi olduğu söylendi. Sonradan Çevik Bir; ”..demokrasiye balans ayarı yaptık” deyince, işin hükümete bir ihtar mahiyetinde olduğu netlik kazandı Ondan sonra Erbakan hükümeti istifa etti. Bu,12 Mart Muhtırası gibi sadece hükümeti devirmeyi amaçlayan bir hareket gibi idi.
Ülke uzun yıllar kaoslar içinde kaldı. Kısa hükümetler, koalisyon hükümetleri oldu. Ekonomik sıkıntılar... Başbakan Ecevit’e yazar kasa fırlatmalar, Cumhurbaşkanı’nın Başbakan’a anayasa kitapçığı fırlatmaları ile yıllar geçti..
Ülke gene iyi değildi. Herkes sessiz duruyordu. Ama ordu da ihtilal yapmıyordu .Ama darbe severler de hala beklemede idi. Normal dönem sonunda seçimler oldu. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar oldu. Eski düzene alışanların bir kısmı bir eylem yapıp, orduyu işin içine çekmeye de çalıştı. Cumhuriyet mitingleri oldu. Ankara’da yapılan bir mitingde, darbe özlemcilerinin en belirgin ifadesi pankartı ve sloğanı dikkat çekti. Mitingde “ordu göreve” diye pankart taşınıyordu Bunun anlamı “hadi ihtilal yapın” demekti. Kendileri ihtilal yapamayanlar, maşa olarak orduyu kullanacak yani..
16 Temmuz 2016’ya gelindiğinde ise bir darbe teşebbüsü daha oldu. Darbe heveslileri veya darbe severler, daha akşam yeni olmuşken, Boğaz Köprüsünü tutarak ihtilal yapmaya kalkıştılar. Bütün ihtilallerin gece yapıldığını unutarak.. Masum insanlar öldü. Halk darbeyi önledi. Darbecilerin elinden tankları alıp, tankların üzerine çıkıp darbeyi protesto ettiler.
Darbe ve darbe teşebbüsleri hiçbir zaman iş değildir. Ülkede demokrasi yok olur. Seçimlere ve hür iradeye leke sürülür.
Darbe ve darbe heveslileri konusunda en iyi değerlendirmeyi eski Başbakan ve eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel söylemiştir. Süleyman Demirel, bir çok darbeye ve darbe teşebbüsüne muhatap olmuş bir kişidir.12 Eylül ihtilali olduğunda Demirel; “ Bunların esaslı bir fikri yoktur. Memleketi biraz da biz idare edelim dediler ”dedi.