
Mübarek Ramazan bayramı yaklaşıyor.
Bayram kelimesinin zihinlerde ve gönüllerde çağrıştırdığı güzellikler, dünya hayatımızda ve ölüm sonrası hayatımızda özlediğimiz sevinç anlarıdır.
Bayram, asıl itibariyle katlanılan zahmet, meşakkat, mihnet ve zorlukların sonunda kavuştuğumuz sevinç anlarımızı ifade eder. Allah’ın, kuluna açlığın dayanılmaz ıstırabını tattırdıktan sonra ona tokluğun zevk ve neşesini tattırdığı bir nimetidir, bayram.
Zira yaratılışın hikmeti odur ki her şey, zıddı ile daha iyi anlaşılır. Varlık yoklukla, sağlık hastalıkla, zenginlikle fakirlikle, rahatlık yorgunlukla, korku güvenle, dostluk düşmanlıkla, soğuk sıcakla, acı tatlı ile gündüz gece ile… Hâsılı her şey zıddı ile daha iyi anlaşılır. Yaradan böyle yaratmış. Neden öyle? Diye hikmetinden sual etmenin bir anlamı yok. Biz kendimizin niçin yaratıldığımıza ve niçin ölümlü olduğumuza cevap verecek kudrette değiliz. Zaruri bir imandan başka çaremiz yok.
Hayatın bu diyalektiğini bilenler bayram yapacakları sevinç anlarını özgür iradeleriyle inşa edebilirler. Bunu göz ardı edip ke-en-lem-yekün ( hiçbir şey olmamış, hiçbir şey ve sorumluluk yokmuş) gibi yaşayanlar ise bu inşayı yapamazlar ve acı sonlarla karşılaşmaktan kendilerini kurtaramazlar. Cennet ve cehennem hayatı böyle bir sonuçtur.
İnsanlığın gerçek bayramı, Hirâ-Nûr dağından doğan güneşin aydınlattığı zifiri karanlık bir dünyayı ve vicdanları aydınlatmasıyla oldu.
Şair (rahmet üzerine olsun) boşuna demedi:
“On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, hâlbuki bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî'î:
Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kere de, ma'mure-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin
Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi.
Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada kurtardı insanlığı o ma'sum,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zevâl akılına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere, rahmetti, evet, Şer'-i mübîni,
Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;
Medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi.
Medyûndur o ma'sûma bütün bir beşeriyyet...
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.”
EN BÜYÜK BAYRAM
En büyük bayram ne zaman biliyor musunuz?
Hiçbir gözün görmediği,
Hiçbir kulağın işitmediği,
Hiçbir insanın hatır ve hayaline getiremediği;
Genişliği gökler ve yer kadar olan;
Sınırsız özgürlüğün bulunduğu,
Her nimete ve mutluluğa zahmetsizce ulaşıldığı;
Hiçbir baş ağrısı, sıkıntı yorgunluk ve üzüntünün olmadığı ebedi mutluluk mekânında ( cennette): Kulların, yüzleri sevinçten ve mutluluktan parlayarak Allah’u Zü’l Cemâl’in seyrine dalarken o cenneti unutup kendilerinden geçtikleri mutluluk zamanıdır. Bayram o bayram olur.
Ömrünüz Ramazan, hayatınız bayram, yeriniz cennet olsun.