Bu yazımda Arapçada “taklid” olan, Türkçede “taklit” olarak telaffuz ettiğimiz kelimenin zihnimde çağrıştırdığı bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Bu dünyada başta insan olmak üzere, pek çok canlıda kendi dışındaki bir canlıyı taklit etme yeteneği olduğunu görüyoruz. Bitkilerde, cansız varlıklarda (fiziksel, kimyasal ve bitkisel olarak) taklit anlamına gelen davranışlar olup olmadığı konusunda bir fikrim yok. Varsa, erbabının malumudur.
İlk Taklit
Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Âdem’in iki oğlu hakkında verilen bilgiler içinde taklitçi karga figürünü görüyoruz.
Kardeşi Habil’i öldüren Kabil, yeryüzünün ilk insan cinayetini işlemişti. Kardeşinin cesedi konusunda ne yapacağını bilmez bir halde iken bir karganın gelip yeri eşerek öldürdüğü kuşu gömdüğünde “Yazıklar olsun bana bu kuş kadar olup da kardeşimi gömmeyi akıl edemedim” diye pişmanlık gösterdiği ifade edilmektedir.
Hayvanlar âleminde maymun, karga, papağan, köpek ve daha pek çok hayvan, yaratılışlarındaki içgüdü ile veya öğretilmiş davranışlarıyla insanların hayretini celp eden taklitler yaparlar.
Kargayı taklit eden veya peygamberleri takip eden insanoğlu, bütün bir tarihi boyunca ya “takib” ya da “taklid” yapmıştır.
Takip, simetrik bir izleme olup daha çok özgün bir duruma yükselmek için tutulan bir yoldur. Taklit ise özgün olmayıp kopyadır; aslı gibi değildir.
Taklidî İman Meselesi
Taklidî iman, bir kısım âlimlere göre geçerli sayılmazken âlimlerin çoğunluğu nezdinde geçerli sayılmakla beraber, onun hakikî iman seviyesine yükseltilmesi zorunlu görülmüştür. Nitekim çocuğun imanı önce taklitle başlar, bilahare kendi aklî melekeleriyle hakikî iman seviyesine ulaşır.
Bu husus, kişinin İslam toplumunun üyesi olarak kabul görmesi için insanların tespit ettiği bir kıstastır. Allah katındaki makbul imanı ise yalnızca Allah bilir.
Hayatın bir gerçeği olarak taklit bazı durumlarda makul görülmektedir. Taklit (öykünme) başlangıçta makul görülse de özgünlük derecesine yükselmedikçe olumlu sonuç vermez. Mukallit (taklitçi) taklid edileni geçmedikçe yaptığı ve yapacağı işler gerçek değerine kavuşamaz.
Çırak ustasını geçmeli ki, usta sayılabilsin. Hep çırak seviyesinde kalan biri, usta sayılmaz ve insanlar onun yapacağı işi tercih etmezler.
Eğer çırak ustasını hiçbir zaman geçemeyeceğini düşünürse insanlığın gelişmesinde yapacağı her iş kadük kalır.
Peygamberlik Allah vergisidir ve hiçbir kimse çalışmasıyla ve çabasıyla o makama erişemez. Bu istisna dışında her insan geçilebilir. Bu yol kimseye kapalı değildir. Tersini düşünenler, bazı insanları putlaştırırlar, onları aşamayacaklarını sanarak hem kendi gelişmelerini, hem de toplumun gelişmesini sınırlandırırlar.
Tarikat Ve Siyaset Takitçileri
Pek çok tarikatçı ve siyasetçi böyle bir yanlışın içindedir. Ölmüş şeyhinin ve siyasî liderinin gölgesinde yürümeye devam ederler. Onların ayağını bastığı yerlere basarak yürürler. Modası geçmiş sloganlarını kullanırlar. Giderek hayatın gerçekleriyle çelişen davranış tarzlarından ayrılmazlar. Dünya değişir ama onlar değişmezler. Oysa değişmeyen tek şey, değişimdir.
Eğer o şeyhler ve liderler aşılmaz kişiler kabul edilirse ve eğer onlar din ve dünya işlerinde yeterince başarılı olmadılarsa bu anlayışa göre onları taklit edenler de daha çok başarısız olurlar. Onların başaramadıklarını taklit edenler mi başaracak?
Geçmiş kişi ve olayların tecrübelerini zihin, gönül ve akıl potasında eriterek yeni ve özgün iş ve hareketler ortaya konulursa gelişme ve yükselme çığırına girilir. O zaman “taklit”ten kurtulup “takip” yoluna girilmiş olur.
Mevlana ne güzel demiş:
“Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti, cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”