Mensubu olarak bahtiyar olduğumuz yüce dinimizin temeli inançtır. Uyulması gereken "mükellefiyet" dediğimiz dini yükümlülükler imanla başlar.
İman ise bir kalp ve vicdan işi olduğundan, zorla kabul ettirilecek bir kanaat değildir. Bu nedenle, "dinde zorlama yoktur" (Bakara, 256) ayeti ile beyan buyurulan hikmeti bu manada yorumlamak gerekir.
Anayasamızın 24. maddesiyle öngörülen "din ve vicdan özgürlüğü" de bu minval üzeredir.
Ancak hal böyle iken, din özgürlüğünü "istediğimiz gibi inanmak, istediğimiz gibi yaşamak" şeklinde anlamak, din özgürlüğü değil, din bozgunluğudur.
Yüce dinimizi kökünden kazıyıp atmaya, müslümanları İslam'dan uzaklaştırmaya asırlardır çalışan içimizdeki dinsizler ile dışımızdaki din düşmanları (Yahudi-Haçlı ittifakı) bunu başaramayacaklarını anlayınca; taktiklerini değiştirmişler ve "din özgürlüğü" adı altında dinimizi keyiflerine göre tahrifata (bozmaya) ve tahribe (yıkmaya) karar vermişlerdir.
Bu durumu, dinimizin emir ve yasaklarından birkaç misal ile netleştirelim :
1- Allah'a imanı, özgür(!) düşüncesi ile bir takım saçmalıklara inanma olarak yorumlayıp "ben böyle inanıyorum…" şeklinde kabullenmek, iman değil küfür ve şirk olur. Diğer iman esaslarının yanlış yorumu da böyle küfürdür.
2- Namaz kılmak dinin emridir, namazı giyinik (örtülü) olarak kılmak da dinimizin emridir. Özgürlük adına "yarı çıplak" namaz kılınmaz. Kılınırsa, abdestsiz namaz kılan bektaşinin, "ben kıldım, oldu" demesi gibi olur.
3- "Müslümanım" dediği halde gayri meşru hayata (haram, içki, kumar, fuhuş hırsızlık… gibi her türlü melanete) devam eden kimsenin durumu da aynıdır.
İman, önce doğruluk ister;
Dinimizin bütün emir ve yasaklarını da böyle anlamak gerekir.
Sahabeden Süfyan bin Abdullah hazretleri Peygamber efendimize;
-Ey Allah'ın elçisi! Bana İslam hakkında bir tek söz söyle ki senden başkasına sormaya ihtiyacım kalmasın" der.
Bu zata Peygamber efendimiz, "Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol" karşılığını verir (Müslim, 38)
Anlayacağımız şudur ki, "din özgürlüğü", dini keyfimize göre eğip bükerek yaşama serbestliği değil, kabul edip etmeme tercihidir. Kabul eden müslüman, "emrolunduğu gibi yaşamak" (Hud, 112) durumdadır
06.07.2022
Kemal CENGİZ
Emekli Müftü