Dini konularda bilgisi zayıf olan Müslümanları çeşitli söylemlerle kuşkuya düşürmek, şeytanın avukatlığını yapmaktır. Ehl-i sünnet imamlarımızın icmaı (toplu görüşü) ile, "mukallidin imanı sahihtir".
Yani dini konularda derinlemesine bilgisi olmayan; ailesinden ve çevresinden alıp gördükleri ile kalmış olan kimsenin imanı da sağlam ve geçerlidir.
Bu konularda derinlemesine bilgisi olmayan avam tabir edilen halkı, "okuduğunun anlamını bilmiyor; inanç ve ibadet konularında yeterli bilgisi yok; birçok eksiklikleri var; peygamberimizin hayatından bile haberi yok..." gibi söylemlerle kuşkuya düşürmek yanlıştır. Bu tür söylemde bulunanlar, şeytanın avukatlığını yapıyorlar.
Böyle eleştiri yapanlar bile okuduklarının anlamını tam olarak kavramış değillerdir. Biraz kavramış olanların çoğu da ezberden okurken aklı başka yerde ise manayı düşünemezler. Peygamber Efendimiz hadis-i şerifinde, "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin (Buhari, 69; Müslim, 1734) buyurmuştur. Bir başka hadis-i şerifinde ise, " Bu din çok kolaydır; kimse onu zorlaştırmasın. (Dini yaşantıda eksiklik olmaz diye) aşırı gitmesin; yoksa din ona galip gelir (bıkar bırakır). Ortalama gidin, yaklaştırıcı ve müjdeleyici olun; gayenize ulaşırsınız" (Buhari, 39) buyurmuştur.
Böyle bir hassas konuda kalbinizin mutmain olup yatkınlaşması için şöyle bir misal vermek isterim:
Cep telefonlarımızda kime ait olduğunu bilmesek de numarayı doğru tuşladığımızda sahibine ulaşıyoruz.
Allah'a ulaşmak için de ilimden önce "iman ile teslimiyet" gereklidir.
Hatta bu konularda gereksiz bilgi insanı kuşkuya düşürür.
Midemize dokunan yediklerimiz gibi; aklımıza dokunan bildiklerimiz de olur.
İman, şüphe etmeden inanmak demektir. Amel ise, inandıklarımızı şüphe etmeden yapmak ve yaşamaktır.
Bilimde şüphe, insanı doğruya, dinde ise küfre götürür. İnsan hayatta bir işi en iyi, "yapa yapa" öğrendiği gibi; dini de en güzel, "yaşaya yaşaya" kavramış olur.
Müslümanlık, inanmadan bilmek (kuru bilgi) değil; inanarak yapmak ve yaşamaktır. Yani dinin felsefesini yapmak değil, dini yaşamaktır..
Bilmeliyiz ki, din yolunda Yüce Allah, nuru ile gönlümüzü aydınlatmaz ise, bu yolda aklın nuru yetmez; karanlıkta kalan akıl şaşırır ve bizi yardan aşağı düşürür.
Bunun için din yolunda rehberimiz akıl değil, sahih nakil (Kur'an ve sünnet) olmalıdır.
Aklı rehber edersek, herkesin aklı başka başka olacağından dini de başka başka olur. Gerçek din tektir ve o da İSLAM'dır (A'l-i İmran, 19).
Bu nedenle dinin merkezi akıl değil, "nazargâh-ı ilahi (Allah'ın baktığı odak nokta) olan mutmain olmuş kalptir. Peygamber Efendimiz, "Allah sizin suretlerinizin güzelliğine ve mallarınızın çokluğuna bakmaz (değer vermez). Ancak kalplerinizdeki imana ve davranışlarınızdaki güzelliğe bakar" (Müslim, 2564) buyurmuştur.
23.09.2921
Kemal CENGİZ
Emekli Müftü