Kendisi doğmadan önce babasını kaybetmiş çocuk için annenin değeri ne büyüktür! Böyle bir çocuk için bu defa da anne her şeydir. Anne hem babadır, hem annedir. Yetim yavru babasız kaldığını anladığında anneye daha bir sarılır, daha bir sokulur, koklar onu. Kokusunu sindire sindire içine çeker. Her derdini annesine söyler, çözümü ondan bekler. Annesi de yavrucağı kucaklayıp bağrına bastıkça... Babasının yokluğu içinde ince bir sızıdır ya, yine de değmeyin keyfine. İşte annesi yanı başındadır. O, annesinin bağrına gömülmüştür, doya doya “annem, benim annem, canım annem” diyebilmektedir.
Sonra bir gün... Yetim yavru böyle anacığının yanında bir fidan gibi büyüyüp gelirken, bir gün ansızın annesini kaybediverse, öksüz kalsa, artık o çocuğun durumunu şöyle bir gözünüzün önüne getirin.
Babasını kaybeden çocukların feryatlarını zaman zaman duydum, bu çocuklar babalarının öldüğüne inanmıyorlar, babalarını istiyorlardı. Ama babasız kaldıktan sonra annesini de kaybeden çocuğa rastlamadığım için, o an böyle çocukların neler hissettiğini, neler hissedebildiğini yakînen gözlem yapma durumum olmadı.
Evet, bir çocuk ki, henüz kendisi dünyaya gelmeden önce babasını kaybetmiş olsun, yetim olarak dünyaya gelsin. Sonra da tam hayatı algılamaya başladığı çocuk yaşlarında annesini kaybetsin. Babadan yetimken şimdi de anneden öksüz kalsın. Bu çocuğun ruhunda ne gibi fırtınaların kopabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Bu, olaya çocuk cephesinden bakıştı, ya anne cephesinden bakış! Acaba öleceğini hisseden anne, zaten yetim olan yavrucuğunun şimdi de öksüz kalacağını düşünerek neler hissetmiştir? Allah bilir, ona o anda neler vermek istemiştir neler! Yavrucağını koklamak istemesi, kucağına alıp bağrına basmak istemesi, ancak buna takatının yetmemesi, kim bilir anne için ne büyük ıstıraptır! Ve nihayet en sahici gerçek; ölüm. Derler ki:
“Bir anne veya baba öldü mü çocukların yüreğinde bir yara açılır ama o yara zamanla kapanırmış. Bir evlât öldü mü, anne-baba yüreğinde bir yara açılır ama o yara zamanla büyürmüş. Ve evlât kaybeden anne- babalar, yüreklerinde her an büyüyüp kanayan o yaralarla yaşarlarmış.”
DEDE VE ÇOCUK
Peki, kendisi doğmadan önce babası ölmüş bu çocuğun annesi de ölünce şimdi bu çocuğu kim bakıp gözetecek? Ya dedesi, ya amcası, ya dayısı değil mi?
Söz konusu çocuğa dedesi bakmış. Yetim ve öksüzün bakımını o üstlenmiş. Bu defa da dede yavrucak için her şeydir, hem babadır, hem anadır, hem de dededir. Böyle bir çocuk için dedenin değeri ne büyüktür! Belki genç ve toy bir babadan daha sevecen, daha müşfik, daha hoşgörülü, daha tecrübeli... Bir dede ki, fevkalâde ilerlemiş yaşını göz önünde bulundurarak kendisinden sonra bu yavrucağa hangi amcasının bakmasını bile hesaba katacak kadar hassas ve dikkatli... Böyle bir dede, bu haliyle babasız ve anasız bir çocuk için aslında bir şans bile sayılabilir. Kim bilir hikmet düzeninde neler gizlidir?
Yavrucak böyle bir dedenin himayesinde tam bir güven içinde serpilip gelirken, çok geçmeden en sahici gerçekle yüz yüze kalsa, yani dede ölse, o çocuk o anda neler düşünür, neler hisseder acaba? Bu sorunun en iyi cevabını bir Allah bilir, bir de dede desteğinden mahrum kalan çocuk.
Ne biçim senaryo bu, böyle şey olur mu, ne biçim şans? Böyle bir çocuk dünyaya gelmiş midir, demeyin. Çünkü böyle bir çocuk dünyaya gelmiş ve hem de babasız, annesiz ve dedesiz kalan çocuklara örnek olarak hayatını şan ve şerefle bitirmesini bilmiştir.
Bu çocuk, dedesinin vefatından sonra çok çocuklu amcasının değil, çok katı yürekli amcasının da değil -çünkü dedesi öyle istemişti- nispeten daha az çocuklu amcasının himayesindedir artık. Yavaş yavaş çocukluk devrelerini geride bırakarak ilk gençlik devrelerine girer. Amcası nispeten iyi amcadır, yeğeninin iyi yetişmesi için elinden geleni ardına koymamaktadır.
Ne yazık ki bu zamanda böyle amcalar da kalmadı. “Memleketin hâkimi, valisi, kaymakamı var, boşuna zahmet etmişsin be oğlum:” diyerek, yeğenlerinin okuma isteğine karşı çıkan amcalar görülmüştür.
Geçim için çobanlık yapar bu körpe genç. Zaman su gibi akar, yıllar birbirini kovalar... Artık o yetişmiş bir gençtir, bedenen olgunlaşmıştır. Ahlâken son derecede temiz, becerikli, duruşuyla, davranışlarıyla çevresine itimat telkin eden, çalışkan, dürüst, emin, güvenilir bir genç. Zamanımızda böyle gençlere çok ihtiyaç var.
Şehirlerarası ticaret yapmaktadır. İşsizlik belası o zamanın gençliğinin de derdi. Kendisine belli bir sermaye vermek isteyen zengin bir hanımdan amcası daha yüksek bir sermaye istemiş, yeğeninin buna layık olduğunu savunarak istediği sermayeyi temin etmiştir. Kazancından ortağının hissesini hakkıyla teslim etmiştir. Onun bu hareketi karşı tarafta önce hayrete ve sonra hayranlığa yol açmıştır. Hayrete yol açmıştı çünkü ticarî ilişkilerinde bu kadar dürüst olanına ilk defa rastlıyordu.
Artık evlenme çağı gelmiştir bu gencin. Hatta bulunduğu şehirde onun yaşında bekâr hiçbir erkek kalmamıştır. Az önce karşı taraf dedim ya, hah işte o, yani ticaretteki ortağı, kendisine sermaye veren taraf. İşte o, zengin ve dul bir kadındır ve ortağının dürüstlüğüne hayrandır. Kendisiyle evlenmek isteyen birçok insan olmasına rağmen o, dürüstlüğüne hayran olduğu bu güzel, temiz ahlâklı gençle evlenmeyi düşünmektedir. Evlenme konusundaki fikrini öğrenmek üzere güvendiği bir yakınını elçi olarak gönderir.
Elçi sorar soruşturur, havadan sudan konuştuktan sonra sözü evlenmeye getirir: “Senin yaşında bu şehirde hiç bekâr genç kalmadı, sen de evlensen.” Gencin kısa cevabı açık ve nettir ama çok da acı: “İyi ama” der, o iş maddiyat ister, bizde de o yok.” Elçi devam eder: “O problemi halledecek, soyca, nesepçe temiz birini söylesem kabul eder misin?”
“-Ama önce ismini öğrenmeliyim.” Elçi ismi bildirir.
-Peki, der genç. Amcamla bir görüşeyim, ona danışayım, kararımızı sonra bildiririz.
Netice iş görüşülür, karara varılır. Evlenme teklifi kabul edilir. Ve genç, kendisine evlenme teklifi yapan iş ortağının evine koca olarak gider, yani içgüveyisi olur.
Acaba hangi genç, meşgul olmaya değer bir işinin olmasını, maddî durumunun uygun bulunmasını ve eşini açacağı kendi evine getirmeyi istemez?
İşte bir insan, senin gibi, benim gibi bir insan. Hayata nasıl doğdu, nasıl devam ediyor, her şey ortada. Çileyle başlamış hayata, diyebilir miyiz?