Ezanların minarelerden hoparlörler ile okunmaya başlandığı ilk dönemlerde; her mahallede, kenarda köşede bütün camilerden ezan sesleri ayrı ayrı dakika ve saniye farkı ile dinlenirdi. Böyle bir uygulama ile de namaz vakitlerinin geldiği, büyük bir coşku içinde herkese her yerden duyurulmuş olurdu.
Bu şekilde okunan ezanlar renkli çiçekler gibi dakikalarca ruhlara neşe ve mutluluk saçardı. "İhtizaza" gelen imanlı gönüller, aldıkları bu manevi hazzın etkisiyle ürperip titreşerek harekete geçer, camilere koşardı.
Böyle bir uygulama ile okunan ezanlardan ve İslami coşkudan rahatsız olan inançsız çevreler (laik kesim), 1997'de başlayan "meşum 28 Şubat" sürecinde lehlerine dönen konjektörü fırsat bilerek "ezanlarda ses kirliliği" uydurma bahanesiyle kendilerine göre bir TEMİZLİk(!) yapılması gerektiği fikrini hayata geçirmeyi "maalesef" başardılar:
Bu şeytani düşüncelerine göre; her camiden ayrı ayrı okunduğunda, (saniyeler farkı ile de başlasa) "bayağı bir süre kulaklarda çınlayan" ezan seslerinin bir çırpıda okunup bitirilmesi için böyle bir MERKEZİ SİSTEM gerekiyordu.
Ancak, geçmişte olduğu gibi "Türkçe ezan dönemi mi geliyor?" şeklinde halkın tepkisinden çekindikleri için de, bu uygulamayı özellikle hastaların ve çocukların rahatsız olduğu (gerçekte kedilerin rahatsız olduğu) bahanesine bağladılar. İstirahat vakti olan gecenin başlangıcında ve bitiminde okunan "yatsı ve sabah" ezanlarının kalın seslerle ve bozuk nağmelerle okunduğunun rahatsızlık verici olduğunu örnekleyerek
görünüşte makul ama "ŞEYTANİ" olan gerekçeler gösterdiler .
Bunda "art niyetli" olmadıklarını kanıtlamak için de, ezanın sözde BED SES dedikleri BOZUK sesle okunmasını önlemek maksadıyla böyle bir uygulamanın başlatılması gerektiğini savundular.
Olağanüstü durumların yaşandığı bu dönemde, itiraf edelim ki Diyanet İşleri Başkanlığımız da buna engel olamadığı gibi; uygulamayı meşrulaştırmak adına, özetlemeye çalıştığım bahanelerin "geniş geniş" anlatıldığı bölge ve il müftüleri toplantıları düzenledi.
İlçe Müftüsü olarak fiilen görevde olduğum için benim de katılmak zorunda kaldığım bu toplantıların birinde,"bed sesin önleneceği ve ezanın merkezi sistemden güzel sesli görevlilerce okunacağı…" gibi bir takım o günkü düzenin savunduğu DÜZME gerekçeleri doğru bulan DALKAVUKLAR da çıkmıştır. Bunlar, bu mukaddes davanın "virüsleri" olarak geçmişte olduğu gibi bugün de ve her zaman da çıkacaktır.
Ancak, toplantılara katılan müftülerin "kahir ekseriyeti", ezanların merkezi sistemle okunması uygulamasının "yararından çok zararı olacağı" kanaatiyle "aleyhte görüş beyanında bulunmuşlar" ve uygulamaya karşı çıkmışlardır.
Şahsen ilçe müftüsü olarak Ankara'da katıldığım böyle bir toplantıda, üst düzey Diyanet yetkililerinin karşısında ben de bu sistemin aleyhinde görüşlerimi çekinmeden açıklamış olmamın "vicdani huzurunu ve onurunu" hala yaşıyorum.
MERKEZİ SİSTEME KARŞI olanların savundukları görüş ve düşünceleri kısaca özetleyecek olursak:
1- Böyle bir sistemin, her camide ayrı ayrı görevli olan müezzinleri fuzuli görevli hale getireceği ve sistemin merkezi olan camiler dışındaki diğer camilerin görevlileri imam-hatip ve müezzin-kayyımları "tembelleştireceği",
2- Cemaati, cumalar dışında fazla bulunmayan camileri ve görevlilerini "gereksiz" göstereceği,
3- Camilerde ibadet hizmetinin ifasından başka; "Kur'an okumayı öğrenme, dini konularda vaaz ve nasihatlar ile aydınlanma, cemaat ruhuyla toplum kaynaşmasının sağlanması" gibi daha birçook DİN HİZMETİNİN PASİF HALE geleceği, ısrarla ve geniş bir şekilde dile getirilmiştir.
Ancak, toplantıyı yöneten üst düzey görevliler, ortaya çıkan tepkiyi kendileri de "haklı görmüş" olmalılar ki, müspet veya menfi" hiçbir görüş beyan etmeden, aldıkları notlarla toplantıdan ayrılmışlardır.
Yurt çapında yapılan bu toplantıların bitiminden sonra NETİCEDE; ezanların MERKEZİ SİSTEM ile okunması; olağanüstü dönemin isteklerine göre, müftülüklere "yazılı talimat" olarak DİKTA edilmiş ve böylece MERKEZİ SİSTEM Türkiye çapında başlatılmıştır.
Uygulama başlatıldıktan sonra; "ezan sesleriinin en ücra köylere kadar iletileceği" müjdesi(!) uydurması ile şehirlerden başlayarak ilcelere sonra da kasaba ve köylere kadar Türkiye çapında bütün camilerde hayırsever vatandaşlardan toplanan yardımlarla bu MERKEZİ EZAN SİSTEMİ kuruldu.
Şimdilerde ise bu sistemden, 'alan razı, satan razı" hesabı ile
cami görevlileri, ezanı merkeze yıktıkları için rahat ve memnundur.
Cemaat ise camiye gelmese de her vakitte kulağına bir ezan sesi geldiğinden kulağının pası silindiği için memnun görünüyor.
Ancak bu uygulamadan Yüce Allah'ın memnun olduğu kanaatinde değilim.
İslam Fıkhımıza göre "namazın ŞARTI kabul edilen vaktin" hareketli olması nedeniyle her an bölgelere göre hatta kasaba ve köylere kadar değişmesi sayesinde, yeryüzünde kıyâmete kadar ezan seslerinin kesilmeyeceği müjdesi de bu uygulama ile KESİNTİYE uğratılmış oldu..
İslam alimlerinin, hikmetli ve saygın olan bu görüşü de böylece körletildi.
Çünkü böyle bir sistem ile bir yörede bir anda okunup bitirilen ezan sesleri ile o yörenin manevi huzur ve bereketi de kaçmaktadır
Canlı ezan sesleri ile bütün camilerden ayrı ayrı ve canlı canlı dakikalarca çınlayan EZAN SESLERİ varken; cansız mikrofondan tek kişinin sesi, yine cansız hoparlörlerden ruhsuz enerji (elektrik) gücüyle yansıtılan ezan sesi kimseyi tatmin etmiyor.
Gereği için uyurmak bizden, takdir Diyanetimizden ve muvaffakiyet Rabbimizdendir !
Selam ve saygı ile arz ederim !..
22.06 2022
Kemal CENGİZ
Emekli Müftü