Bu yazı serisinde Almanya hatıratımı haftada bir gün (Çarşamba) olmak üzere sizlerle paylaşmak istiyorum. Ömür geçip gidiyor. Arkamızda kalanlara yaşadığımız olayları birer hatırlanma vesilesi yapmanın gereğine inanıyorum.
Hayatımın son mesut durağı olan Anadolu Vakfı ve AnaHaberGazete mensubu dostlarımın duasını almak temennisiyle 1983-1988 arasında Diyanet İşleri Başkanlığınca Almanya’da Din Görevlisi olarak görev yaptığım sırada yaşadıklarımdan kesitler sunacağım..
Aslında aklım erdiği günden bugüne kadar olan olayların hatırlayabildiklerimin önemli bir kısmını ayrıntılarıyla yazdım. İyi kötü ne varsa yazdım. Onlar “Tarihçe-i Hayatım” başlığı altında dijital ortamda saklı. Onlardan bazılarının şimdilik yayımlanması uygun olmayabilir. Çocuklarıma ve torunlarıma yaşanmış bir hayat hikâyesi olarak bırakmak istedim. Benden sonra isterlerse yayımlayabilirler.
Ben o hatırattan bazı kesitleri “ALMANYA HATIRATIM” başlığı altında AnaHaberGazete okuyucularıyla paylaşmak istiyorum.
Başarı ve hayır Allah’tandır.
HATIRAT- 7
MİTİNGLERİN KONUŞMA METİNLERİNİ BEN HAZIRLAMIŞTIM
Cami yeri aramamız öncesinde iki önemli etkinlikten bahsedeyim:
Şehir merkezindeki bir bankanın konferans salonunda üst düzey Almanların da davet edildiği bir tanıtım toplantısı yaptık. Toplantımıza Bon Büyükelçiliği Eğitim Müşaviri Ahmet Şahinoğlu (o zamanki Ankara Valisinin kardeşi) ile Din Hizmetleri Müşaviri Niyazi Baloğlu ve İsmail Zengin de katılmıştı. Bin bir zahmet ve imkânsızlıkla hazırladığım bir slayt serisiyle Türkiye’yi tanıttım. Çok etkili olmuştu. İsmail Zengin beni tebrik ederek çok modern bir toplantı yaptığımızı söylemişti.
Bir başka önemli olay da Hohenlimburh Belediye Başkanı Frau Schumann ile yaptığımız görüşme. Cami için yer talep ediyoruz. Konuşmalar arasında “Biz şu anda Afrika’daki yamyamlar ülkesinde değiliz. Aksine insan haklarının ve demokrasinin olduğu Almanya’dayız” Demiştim. Tercüme çok yavaş yürüdüğü için ilk cümlemde yüzü hayli gerildi ve sözün sonunu bekledi. İkinci cümlem onu rahatlatmıştı. Fakat bu görüşmeden de bir sonuç alamamıştık.
Bir araştırma şirketi de benimle röportaj yaptı. Almanya’daki Müslüman Türk grupları hakkında bilgi almak istiyordu. Onun amacı parçalanmışlığımızı tespit ve tescil etmekti. Nurcu, Süleymancı; Milli Görüş, Menzil, Diyanet gibi ayırımlar üzerinde duruyordu. Ben ise “hepimizin isimleri değişik olsa da biriz ve beraberiz” anlamına gelen cevaplar vermiştim. Soru soran adam bana dedi ki: “Sen gerçekleri söylemedin, hep politik cevaplar verdin” dedi.

Kilise temsilcilerinden camimize yapılan ziyaretten bir kare (ortadaki 4 kişi)
Eski camimizde iken Katolik kilisesinden üç kişilik bir grup camimizi ziyaret etti. Dinlerimiz hakkında konuşuyorduk. Biri dedi ki: “Bizim kiliselerimiz kapanmak üzere. Hiç gelen giden yok. Oysa sizin camileriniz bilhassa Cuma günleri dolup taşıyor” demişti.
Bulunduğumuz şehirde Apostol (havari) Kilisesi diye ayrı bir kilise vardı. Bizi kiliselerine davet ettiler. Bize propaganda amaçlı Türkçe bir broşür de verdiler. Broşürde “İnsanlar Âdem’den Musa’ya kadar iki bin sene şeriatsız yaşadılar. Daha sonra Musa’nın şeriatı geldi. İki bin sene sonra da dünya kurtarıcısı İsa geldi” yazılıydı. Bunun anlamı şuydu: Bütün insanlık tarihi 6 bin yıl oluyordu. Bu çok mantıksız soruyu, 15 kişiden oluşan cemaatimle onların kilisesine ziyarete giderek ayinlerini izledikten sonra bir masa etrafında kahvelerimizi içerken sordum. Kaçamak cevaplarla geçiştirdiler. Sonunda cemaatimi etkilemeleri gibi bir şey olmadı. Biz oradan yüksek bir moral ile ayrılırken onların suratları da asılmıştı.
Almanya’da bulunduğum süre içinde değişik şehirlerde onlarca vaaz verdim, konferans ve toplantılara katıldım.
Köln ve Bonn’da yapılan 3 mitingin konuşma metinlerini hazırlayıp Karadenizli öğretmen Türk Dernekleri Federasyonu Başkanı rahmetli Tahsin Kandemir’e heyecanlı bir şekilde okuttum.
Mücadele Birliği’nin mitinglerde kullandığı jargonu kullanmıştım.
“Aziz milletimin şerefli Evlatları!” diye başlayan ifadelere rahmetli yıldız şairimiz Faik Eryıldız’ın ( Gömülü Çoban’nın):
Trakyadan, Kafkaslardan, Türkistandan feryadım
Parça parça yüreğim ciğerimi dağladım
Ben bu iman yolunda zincirlere bağlandım
Herke hür bu dünyada yalnız esir biz varız
Ümit ümit çırpınır, gamlı gamlı ağlarız” ifadeleriyle devam eden şiirle kalabalık coşuyordu.
Mitingi yanımda bir başka şehirde din görevlisi olan (şimdi emekli Müftü) Kamuran Döğer, yanıma yaklaşarak sevinçle ve heyecanla konuşma metnini okuyan Dernekler Federasyonu Başkanı Tahsin Kandemir’i kastederek “Abi bu bizim kardeşimiz mi?” diye sormuştu.
Bu mitingde yapılan konuşma VHS video kaydını muhafaza etmekteyim.
Camimiz bir külliye gibi idi. Çıkardığım duvar gazetesi, yaptığımız etkinlikler, çocuklara Kuran ve din dersleri öğretmelerimiz bir hayli güzeldi. Öyle ki Şehir Belediye salonunda kursu bitiren ve imamlık yapacak ve Cuma bile kıldırabilecek düzeye gelen 15 öğrencim için Diyanet üst düzey görevlilerinin de katıldığı bir mezuniyet töreni yaptım.
Beş yılda yaşadıklarımın hepsini nasıl yazayım? Beş yılın sonunda Türkiye’ye dönmek için hazırlandım.
Eşyalarımı tren kargosuna verdim. Çocuklarımı da bir ay önce Ankara’ya gönderdim. Caminin üstündeki imam odasında kalıyordum. Beni seven dostlarım vardı. Mevlitlerden, çocuk okutmadan vs. gibi dini hizmetlerimden dolayı herhangi bir ücret kabul etmezdim. Bu tutumum, bazılarını mahrum bıraktı ise de beni ilgilendirmez. Ben devletin bana verdiği maaşımla yetiniyorum. Bir gündüz uykusunda yanıma 5-6 dost geldi. Söz sohbet derken açıldılar. “Sevgili Hocam, senin bunu kabul etmek istemeyeceğini biliyoruz. Lâkin sen bu hediyemizi kabul etmezsen biz kendimizi asla affetmeyiz. Bizi seviyorsan bunu kabul et” diye ısrar ettiler ve kapalı bir zarf bırakıp gittiler. Zarfı açtığımda içinde 4 bin Mark vardı. Allah yaptıkları iyiliği kabul etsin. Muhakkak ki bunu beni sevenlerin hediyeleri idi. Allah hepsinden razı olsun.
Ankara’ya döndüm. Yeni mahalle Müftüsü Hüseyin Akgül önceleri beni birkaç camiye görevlendirdi ise de birkaç ay sonra Diyanet İşleri Başkanlığı Yayın Dairesinde Diyanet Gazetesi ve Diyanet Çocuk Dergisi’nin yayına hazırlanmasında çalıştım. Adı geçen yayınlarda yazılar da yazdım. Mesai arkadaşım yazar Hayati Otyakmaz ile beraber bir yıldan fazla çalıştım.
HATIRAT’tan pasajlar bitti. Hayat devam ediyor inşaallah.