Millet ve devlet olarak artık kendi hikâyemizi yazmanın zamanı gelmiştir denildi. Buna niyet edenler koca Yunus’un yazıya başlık olarak aldığımız mısralarından hareket edebilir, bu hikmet her şeye yeter. İsteyen ardından gelen mısraları da hatırlayabilir.
Hem felsefî hem fikrî; hem dünyevî hem uhrevî meselelerin anahtarı bu mısralardadır.
Bu mısralar bir dünya görüşünün, bir hayat tarzının açık, berrak, gürbüz ifadesidir. Suyu bulandırmanın lüzumu yoktur.
Varlık-yokluk, zenginlik-fakirlik, ilerilik-gerilik, mutluluk-mutsuzluk ancak bu mısralar içinde anlam kazanır.
Âmentü’ye inanananlar için başka bir fikre, filozofa, ideolojiye başvurmak yersizdir. Başka bir şairimiz bunu şöyle dile getirmişti: “Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol”. Dileyen bu mısranın üstünde yer alan mısrayı da hatırlayabilir.
“Tüketim Toplumu”nun girdabına düşmeden önce bizler Anadolu topraklarında bu ilkelerin oluşturduğu hayatı asırlarca yaşadık.
Ferdimiz, ailemiz, cemiyet ve milletimiz; yaşadığımız şehirler, inancımız çerçevesinde inşa ettiğimiz mahalleler, evler, çarşılar, medreseler, mabetler, hanlar, hamamlar, atölyeler, imalathaneler, bahçeler, bağlar, daha düne kadar ayakta idi. Çok değil yarım asır öncesini görenler bu hayatı yaşadı. O günleri özlüyoruz. Bu özlemi hafife alanlar “nostalji” diyor.