-Ülkemiz 2021 yılında, 83.6 milyon nüfusu ile dünyada 18. Ülke,
-744 milyar GSMH ile 20. Büyük ekonomidir. Kişi başına düşen milli gelirde ise dünyada 8600 dolarla 192 ülke arasında 74. Sıradayız.
-Enflasyon ise 2021’de TÜİK verilerine göre %36.08 olup dünyada 8. Avrupa’da 1. Ülke konumundayız.
-İşsizlikte ise 32 Avrupa ülkesi arasında %12 ile İspanya ve Yunanistan’dan sonra alttan 3. ülkeyiz.
-Dünya Sefalet Endeksi’nde Türkiye 156 ülke içinde 21. sırada yer aldı. Ülke ekonomisindeki bu olumsuzlukların üzerinde Korona salgınının bütün dünyada etkisi olduğu gibi bizde de etkisi büyüktür. Gelelim ekonomideki iyi gelişmelere. Bu olumsuzluklara rağmen, son aylarda başta Çin’in dünya pazarlarında gerilemesinden dolayı, ihracatta önemli artışlar görülmeye başladı.
-Ekonomik büyüme 2021’de %10.5 civarında bir büyüme yakalayıp, bir önceki yılın Ekim ayında 93 milyon ABD doları açık veren cari işlemler hesabı (devletin tüm gelir ve gider arasındaki fark), bu yılın aynı ayında 3 milyar 156 milyon dolar fazla vermeye başlamıştır.
-2017 yılında bütçe açığı % 1,5 olurken, 2018’de % 1,9’a, 2019’da % 2,9’a, 2020’de pandemi etkisiyle % 4.9’e yükseldi. 2021’de% 4.3’e düştü. Bu açık, Batı ülkeleri ile kıyaslandığında oldukça düşük kalıyor. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre; 27 üyeli AB’de 2019’da % 0,5 olan bütçe açığı oranı, 2020’de % 6,9’a yükseldi. Avro Bölgesi’nde ise % 7,2’ye çıktı.
Özetlersek ülke ekonomisi korona salgınını dünyaya kıyasla umut verici gelişmelerle atlatıyor. Bir ülke ekonomisinden beklenen; düşük enflasyon, yüksek gelir, düşük yoksulluk, fazla veren dış ticaret ve borçsuz bir ülke olmaktır. Şimdi bu konulardaki durum nedir ve nasıl iyileşme olur ona bakalım?
Yeni ekonomik model ve Enflasyon-Döviz Kuru
5 yıl önceye kadar ülkemizde enflasyon % 10’un altında seyrediyordu. Doların kuru da ayni şekilde yıllık %10’un altında seyrediyordu. 2015’ten sonra dolar kuru yıllık %15’in üzerine çıktı ve 2018’de % 61,5 oldu. Bu hareketten sonra enflasyon artık %10’dan aşağıya hiç düşmedi. Buradan ülke ekonomisinin tamamen dolara bağımlı olduğu iyice görüldü. Eğer ülke borçlu ve dolar açığı varsa bir de ekonomisi büyük ölçüde dolarla satın alınan ithal mallarına bağlıysa, sık sık krize sürüklenmesi kaçınılmazdır. Dünya ticaretini dolara bağlamış olan küreselcilerin için en zayıf yönünüz olur. Bu silahlarını geçmiş yıllarda ülkemiz üzerinde sık sık kullanmışlardı. Dolar artınca pahalanan ithal mallardan dolayı, iç pazarda ürünlerinde fiyatları artmaya başlar ki bu da enflasyon olarak bilinir. İnsanlar artan enflasyon/dolar karşısında parasının değerini korumak için dolar alır. Aslında altının da bir seçenek olduğun yerde, parayı dolara yatırma ülkeye yapılan saldırıya destek olmaktan başka bir şey değildir. Kapitalist sistemde artan enflasyonunu düşürmenin tek yolu faizleri arttırmaktır. Doların artmasının tek faydası ucuzlayan ihracatın artması ve ülkeye kısa bir dönem için döviz girmesidir. Aşağıdaki grafikte faiz-dolar-enflasyon ilişkisi açıkça görülmektedir.
Grafikte de görüldüğü gibi enflasyon ile döviz kuru, faiz ile ters orantılı olarak bağımlıdır. Faiz arttırılınca diğer ikisi düşmektedir. Dünyada geçerli kapitalist sistemin serbest kuru geçerli olduğu ekonomik modelde bu böyledir. Yani enflasyon ve kuru düşürmek için faiz arttırılır.
Tamam, faizin yükseltilmesiyle enflasyon ve kur artışı önlenir. Ancak paranın yüksek faize kaymasıyla, iç talebin düşmesi ve kredi faizlerinin artması sonucu, iç pazarda düşen talep dolayısıyla alış veriş durur, ürünler satılmaz olur, işyerleri kapanır, ekonomik büyüme durur, küçülme başlar, iflaslar başlar, işsizlik artar ve bir sürü şirket bedavaya dışarıya satılır. Yani tam bir EKONOMİK KRİZ çıkar. İşte son aylarda hükümet hem bu yıkımı yaşatmamak, hem de ihracatı arttırarak dolar ihtiyacını karşılamak ve IMF borcu da olmadığından, artan enflasyonu faizleri düşürerek önlemeye çalıştı. Eylül 2021'den bu yana Merkez Bankası, politika faizini % 19'dan, % 14'e indirdi. Eğer IMF’ye el açan bir ülke olsaydık buna izin vermezlerdi. Böylece kredi faizleri yükselmeyecek ve iç talebi düşürmeyecek, fabrikalar kapanıp işsizlik artmayacaktı. Bu ara ülkede “faiz sebep enflasyon sonuç, yok tam tersi” diye tartışma başladı. Ancak vatandaş ve holdinglerin dolara hücum etmesi sonucu, istenilen artışın çok üstünde dolar aldı başını gitti. Bunun sonucu fiyatlar yine coştu, iç talep düşerek ortalık karıştı. Yani beklenen olmadı. Acaba gerçekten kapitalizmin faiz artışından başka bir yol yok muydu? Dolar karşısında % 50 değer kaybeden TL’ye bağlı olarak, açıklanan Aralık 2021 enflasyon verilerine göre TÜFE % 36.08'e, ÜFE ise % 79.89'a çıktı. İhracat artan kur ile artmasına rağmen, ayni oranda ithalatta artmıştır. Maalesef ülkemizde üretim büyük oranda ithalata bağımlı olduğundan enflasyon coştu. Şu iyice anlaşıldı ki, asıl etken ne faiz ne de enflasyon, HER İKİSİNİN SEBEBİ DE DÖVİZ KURUNDAKİ ARTIŞTIR. Her biri üzerinde özellikle enflasyon üzerinde tek başına bir etkendir. 2021’in son aylarında faiz düştüğü halde kur artması durmayınca, enflasyondaki artışta yükselmeye devam etmiştir. Bu dolarizasyonu önlemek için hükümet yeni önlem olarak kur garantili TL mevduatını devreye sokunca, kur artışı bir miktar önlenmiş oldu. Hükümet enflasyon üzerinde TÜRK MODELİ denilen yeni bir ekonomik model denemektedir. Vatandaşlar faiz düşerse dolar artar ve TL’nin değeri düşer diye parasını korumak için dövize hücum etmektedir. Ortada sadece psikolojik bir korku oluşunca insanlar döviz alımına yönelmişlerdir. Bu da ateşin üzerine benzin dökmek gibi kuru daha da yükseltmektedir. Bu durumda aslında hayat pahalılığının artmasına ve paramızın değerinin düşmesine sadece bizim bu döviz talebimiz sebep olmaktadır. Paramızın değerini altınla da koruyabiliriz ve bu durumda ekonomik yıkım da olmaz. Aslında bu tavrımızla, bindiğimiz dalı kesmekteyiz. Burada aslında kendi kendimizi ekonomik bir krize sokmuş oluyoruz. Alınan tedbirle insan beklentileri üzerinde oluşan psikolojik endişe giderilince, 20 Aralık gecesi mevcut döviz mevduatının % 1’inin TL ye çevrilmesi doları düşürmeye yetti. Tabi yurt dışından bir saldırı olmadığı müddetçe. Şimdilik dış güçlerin ellerinde yeterli TL. olmadığından saldırı durmuş vaziyettedir Eğer kur artışı buralarda durursa ithalat fazla artmadan ihracat artıp döviz açığı düşecek, düşük faizle iç talep ve yatırımlar artarak işsizlik ve enflasyon azalacaktır. Zaten Ocak 2022’de aylık enflasyon azalıp, dış ticaretteki artış yani ekonomik büyüme devam etmiştir. Alınan basit bir garanti ile insan psikolojisi istenilen yöne dönmüştür. Bakalım bilimsel bir gerçek olarak şartlandırılan “ENFLASYONDAKİ ÖĞRENİLMİŞ KAPİTALİST ÇARESİZLİK” buhar olup gidecek mi? Eğer bu başarılırsa kapitalizmde büyük bir kırılma yaşanması kaçınılmazdır. Önümüzdeki birkaç ay içinde bu belli olacaktır.
Dış Ticaret ve Cari Açık
Ak Parti iktidarında 2003 yılında toplam dış ticaret 116,5 milyar dolardan 2021 sonunda 500 milyar dolara yükselmiştir. Türkiye, 2013-2015 arasında dünyanın en büyük ekonomileri sıralamasında 16. büyük ekonomisi olmuştu. Ancak son yıllarda gerileyerek 20. Sıraya düşmüştür. İthalatın ihracattan yüksek olmasından dolayı, bu yıllarda dış ticaretimiz her yıl ortalama 34 milyar dolar cari açık verip, özellikle aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi dolar kurunun düşük olduğu 2010-2014 arası ithalatın ucuzlamasıyla, bu açık bazı yıllarda 100 milyar doları bulmuştur. Bu yıllarda ekonomik büyümenin yüksek olması (%5’in üzerinde) ve ihracatın artmasına rağmen, ithalatın ucuzlaması ve ihracatımızın ithal ürünlere bağlı olması sebebiyle dış ticaret açığı/cari açık daha da artmıştır. Ancak son yılarda dolar kurundaki yükselme ile ihracat biraz daha fazla artmasıyla bu açık azalarak, İhracatın ithalatı karşılama oranı geçen yıl %77.02 iken 2021’de %83’e yükselmiştir. Bu durum çok önemlidir ve eğer dış ticaret açığını kapamak istiyorsak yüksek kur avantaj yaratmaktadır.
İthalatta, 2021 Ocak-Aralık döneminde ara mallarının payı % 77,4, sermaye mallarının payı % 13,2 ve tüketim mallarının payı % 9,2 ve yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayi ürünleri ithalatı içindeki payı % 12,4'tür. 2021 yılı Ocak-Aralık döneminde ekonomik faaliyetlere göre ihracatta imalat sanayinin payı %94,3, yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayisi ürünleri ihracatı içindeki payı ise % 3 olarak kayıtlara geçti. Bu durum da ihracatımız, ithalattaki %77 olan ara mallara bağımlıdır. Cari açığı kapatmakta asıl yapılması gereken üretimimizi, ithal ara mallara olan bağımlılıktan kurtarmaktır. Ayrıca yeni kurulan Türk dünyası ve Afrika gibi ülkelerle ticaretin arttırılması ve savunma sanayi gibi ihraç malların üretimine önem vermek gerekmektedir. Bir başka önlemde dış ticaretimizi dolara olan bağımlılıktan kurtarmak gerekir. 2021 Kasım ayında milli paramızla ihracat işlemlerimizi gerçekleştirdiğimiz ülke sayısı 188 olurken, aynı dönemde 128 ülkeyle ithalat işlemlerimizi Türk Lirası ile gerçekleştirilmiştir. 2021 yılının Kasım ayında Türk Lirası ile yapmış olduğumuz dış ticaretin toplamı 21 milyar 167 milyon TL olarak gerçekleşmiş olup, bunun 7 milyar 833 milyon TL’lik kısmı ihracat, 13 milyar 334 milyon TL’lik kısmı ithalat olmuştur. Bu da toplam dolarla yapılan dış ticaretin henüz %1,6’sıdır.