Soru çok basit.
Sahiden bir siyasi gezi ve o esnada ortaya çıkan birkaç fotoğraf karesi yüzünden mi Ekrem İmamoğlu etrafında oluşan hava bir anda tersine döndü?
Dünya görüşlerinin önemi yok. Meslektaşlarımız üzerinden koparılan fırtınaya, özellikle de Nagehan Alçı’nın hedef gösterilmesine tepkimi öncelikle buraya not etmek istiyorum.
Gelelim daha büyükşehir belediye başkan adayı iken estirilen “geleceğin cumhurbaşkanı” rüzgarının nasıl olup da bir lince dönüştüğüne.
İmamoğlu üzerinden oluşturulan hikayenin sonuna geldiğimizi ilan edenlerin ortaya koyduğu gerekçeler, olup biteni açıklamaya yetmiyor.
Hikayenin başlangıcından itibaren söylediklerimi derli toplu ifade edeyim.
Ekrem İmamoğlu’nu geleceğin lideri olarak görmek isteyenlerin, siyaseten onu nasıl tarif ettiklerini şu ana kadar hiç anlayamadım.
Belki de hikayenin temel unsurlarından birisi onun “tanımsızlığı” üzerine oturuyordu.
Yani biraz CHP’li biraz değil. Hem muhafazakar hem liberal. Hem o mahalleden hem ötekinden.
Seçim sürecinde Kur’an okuyan, fakat Ramazan gecelerini festival kıvamında anlayan karmaşık bir portre.
Örnekleri uzatmayalım. Bunları yan yana dizen aklın bu toplamdan siyasi merkezde herkesi temsil edecek bir iddianın peşinde olduğu açık.
ÖRNEK Mİ TAKLİT Mİ?
Ancak bu hikayenin, pek de saklanmayacak biçimde şekillendirilmek istenen başka bir yanı daha vardı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından siyasi merkeze yürüyen hikayesinin taklit edilmesi. Örnek alınması diyemiyorum, çünkü ikisi arasında dağlar kadar fark var.
Erdoğan’ın hikayesindeki sahicilik, mücadele süreci ve özellikle siyasi merkezin gayrı meşru yöntemlerle dışladığı milyonları kuşatan özelliklerin hangisi vardı bu yeni tasarımda?
1990’ların sonuna gelirken, deyim yerindeyse dağlara taşlara “Tayyip Erdoğan” yazılıyordu. “O parti kurarsa oy veririm” diyenlere toplumun neredeyse her kesiminde rastlamak mümkündü.