Rusya’nın yayılma politikası uzun süredir gündemi işgal ediyor. Ukrayna’ya saldırması, bir çok köy ve kasabayı işgal etmesi Kiev sınırlarına dayanması, Rusya ile NATO’yu ve AB’yi karşı karşıya getirdi.
Evet, Rusya yayılmak istiyor. Birkaç yıl önce Kırım’ı işgal etti. Ukrayna’nın bir çok şehrinin yanında Karadeniz’e açılan pencere Odesa’yı da alıp Karadeniz’in kuzeyini tamamen hakimiyetine almayı hedeflediğini açıkça gösterdi.
Bu, Karadeniz’de bir güç olma hedefi idi.
Zaten öteden beri Rusya, Çarlık döneminde ve sonrasında da; “sıcak denizlere inme” politikası güdüyor. Karadeniz sıcak denizler yolunun başıdır. Ayrıca karada geniş bir nüfuzu sahip olmak da Rus dış politikasının ana hedefidir. Sovyetler Birliğinden Glosnot’tan sonra bir çok ülke halkı ayrıldı. Sovyetler, Doğu Sibirya’dan Baltık Denizi’ne kadar bütün karaya hakim idi. Ukrayna, Beyaz Rusya, Litvanya gibi devletlerin ayrılması Rusya’nın kara gücünü azaltmış olabilir. Rusya’nın sıcak denizlere inmesi için iki kapı vardı. Birisi Karadeniz , birisi de Baltık Denizi..
Baltık Denizi’ndeki hakimiyet şimdi azalmış durumda . Şu anda Rusya’nın Baltık Denizi’nde gene de küçük bir toprağı var. Sovyetler Birliği dağıldığında Batık kıyısında Kaliningrat denen küçük bir kara bölgesi kaldı Rusya’ya bağlı olarak.. Burası,15.000 km2 büyüklüğünde ve 500.000 Rus’un yaşadığı bir yer. Litvanya ile Polonya arasında .Kaliningrat’ın Rusya ile kara bağlantısı yok. Yukarıda kuzey kutbu var sadece.. Arada Sovyetler Birliği’nden ayrılan devletler var.
Konuyu biraz açarsak, Rusya’nın sıcak denizlere inme politikasında en önemli yeri bu Baltık Denizi idi. Çünkü Karadeniz’in önünde Türkiye vardı. Türkiye Rusya’nın sıcak denizlere inme politikasında bir engeldi. Baltık ise önü açık bir denizdi. Rusya daha aşağılara inmek için uzak olsa da bu Baltık Denizi’ni kullanıyordu. Tarihteki bir Çeşme Limanı baskını bile bu yoldan yapıldı. Hiç bir sebep yokken Rus gemileri, Baltık limanında kalkarak ,Okyanus’u geçti, Cebelitarık Boğazını aştı, tüm Akdeniz’i kat ederek Türk sınırına girdi. Çeşme limanında demirleyen Türk donanmasını 1770’te yaktı. Donanmamız kül oldu. Donanma komutanı Cezayirli Hasan Paşa, kendini denize attı. Yüzerek Çeşme şehrine geldi. Yanında gelenlerden birisi, gemide görevli Yelkenci Bekir idi. Neyse..
Bu olay, Hammer Tarihinde uzun uzun anlatılır.
Yani Ruslar sıcak denizlere inmeye bu kadar önem verirler. Sıcak denizler o kadar önemlidir onlar için Yeni sömürgeler bulmanın veya hakimiyet alanları bulmanın başka çaresi yoktur. Çarlık ve Sovyetler dağıldıktan sonra da durum aynıdır. Şimdi bile Ruslar, Orta Doğu’da ve Akdeniz’de hakimiyet kurma peşindeler .
Rus korkusu…
Ama Ruslar bu kadar sıcak deniz heveslisi olsalar da; ana karada kendilerini garanti altına almak isterler. Sovyetler Birliğinden ayrılan devletlerin NATO’ya ve AB’ye dahil olasını istemezler. NATO’ya dahil olmak, düşmanı güçlendirmektir. Son Ukrayna saldırısı, Ukrayna’nın NATO’ya ve AB’ye üye olmak istemesinden kaynaklanmıştır. Ukrayna, dayanacak yer aramıştır.
Bu hal, Sovyetler’den ayrılan diğer ülkelerin de korkusu olmuştur. Diğer yandan, Sovyetler’den ayrılmamış olsalar bile, diğer uzak komşular bile bu Ukrayna işgalinden korkmuştur. Bunların ikisi İsveç ve Finlandiya’dır. Aynı şeyin başlarına geleceği korkusu sarmış onları..
İsveç ve Finlandiya NATO’ya üye olmak istemektedirler. Bu istemin temelinde Rus korkusu vardır.
Burada bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin bu iki ülkenin istemi karşısındaki tavrı da, ayrı bir olayı, ayrı bir tarihi seyri ve bu iki ülkenin Türkiye’ye karşı tutumunu ortaya çıkarmıştır. Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı çıkması, önemli bir ayrıntıyı, unutulmuş bir tarihi gerçeği gündeme getirmiştir . İsveç ve Finlandiya , dış politika, terör olaylarına bakışları yönünden bizim hasmımızdır. Bu iki ülke, terör örgütü PKK’ya destek vermektedirler. Onların teröre destek verme nedenleri Türklerin azınlıklara iyi davranmamasıdır.
İsveç ,hatıralara saygı göstermeli..
Şimdi, Beyaz Zambaklar Ülkesini bir tarafa bırakarak, İsveç’in bu konudaki tezadını, tarihi süreç içinde Demirbaş Şarl vesilesiyle aramızda meydana gelen dostluğu nasıl unuttuklarını da ekleyerek
Türkiye’nin sosyal yapısı alanındaki eksikliklerini de anlatmak isterim.
Yani üç konu var. Birisi, azınlıklara kötü davranma, birisi Nato’ya üye olmaya karşı çıkma, birisi de İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ın Rus korkusundan Osmanlıya sığınması minnetinin unutulması...
İsveç ,Türkiye’nin azınlıklara kötü davrandığı kanısında. Oysa bu görüş tamamen yanlıştır. Bizde azınlık, Irka göre değil, dine göredir. Bizde azınlık, Yahudi , Rum ve Ermenilerdir. Bunların dini ayrıdır. Kürtler ise müslümandır ve bu ülkenin aslı unsurudur. İsveç, kürtleri azınlık kabul etmektedir. Oysa Türkiye’nin mücadele ettikleri ayrılıkçı terör örgütü üyesi olan kürtlerdir. Bunlar normal vatandaş kürtlerden ayrıdır. Normal Kürt vatandaş ülkenin asli unsurudur. Ve Türkiye’nin bunlara hiç bir farklı tutumu yoktur. Bunları birilerinin İsveç ve Finlandiya yetkililerine anlatması gerekir.
İsveç ,Sami’leri nasıl yok etti?...
Ama, İsveç kendisi, bu konuda yani azınlıklar konusunda büyük bir insanlık suçu işlemişliğinin ayıbını dillendirmek istememektedir. İsveç; yıllarca kendinden kabul etmediği azınlıklara işkence etmiş, jenosit uygulamış, nesilleri kesilsin diye kadınları kısırlaştırmış ve bir nesli yok etmiştir. Evet, İsveç, Ural- Altay dili konuşan Samiler azınlığının neslini kurutmuştur. Kendi ülkesindeki azınlığa jenosit uygulayanların bize, “ azınlık dersi vermeye” hakkı yoktur. Kastettikleri azınlık olmadığı halde.. (Devam edeceğim)