Gece saat 02:00’de kalkıyoruz. Kuyruklarda abdest çilesi başlıyor. Çünkü az sayıda tuvalet ve lavabo ihtiyaca cevap vermiyor. Her neyse... Ama mutlaka bu probleme bir çözüm yolunun bulunması gerekiyor. Biraz ilgi, biraz alaka ve biraz İslami hassasiyetle çözülemeyecek bir problem değil. Mutlaka çözüm gerekiyor. Çünkü yüce İslam dini temizlik dinidir. Hem maddi temizlik, hem manevi temizlik. İşte size, Tevhid inancının yerleşmesinden sonra İslam’daki tüm ibadetlerin tek hedefi: Temizlik ve güzellik! “Temizlik dinin yarısıdır” anlayışına sahip bir toplum olduğumuz unutulmamalıdır.
Mescid-i Nebevi’ye varıyoruz. Gecenin bu saatinde her taraftan oluk oluk insan akıyor. Mescide bir tek güney (kıble) cephesinden giriş yok... Sabah ezanına daha iki saat var. Ama şimdiden mescit dolmuş... Kaza namazı kılanlar, nafile namaz kılanlar, kendine namaz kılmak için bir yer arayanlar, hatta hoş beş edenler.
Sınıfsız bir toplum. Allah’ın (c.c.) kulları hepsi bir arada. Herkes birbirine karşı saygılı, nazik ve kibar. Birbirini incitmemeye azami gayret gösteriyor. Hem de serbest hür iradesiyle, kimse zorlamadan, tam bir hürriyet havasıyla. Siyahı, beyazı, esmeri... Burada kim amir, kim müdür, kim memur belli değil... Komutan yok, ast üst belli değil... Sadece gönüller bir... Sosyal hayatta oluşturulan ve belki de başkalarına tafra sebebi yapılan mevkiler, makamlar, mansıplar, rütbeler, rozetler, apoletler, üniformalar yok burada. Olan ve olması gereken bu... Burada kimse kimseye tepeden bakamaz, bakmamalı... Kimse kimseye çalım satamaz, satmamalı... Kimse kimseye üstünlük taslayamaz, taslamamalı... Burası kibrin, tekebbürün, mütekebbirin yeri değil, Allah’ın evi ve herkes eşit. Bütün mescitler Allah’ın evi, Allah böyle istiyor. Mescit de yaşadığınız bu havayı tüm hayatınıza hâkim kılın istiyor. Böyle inanana, böyle güzel davranana mükâfatlar vadediyor.
Şu manzarada çıkarılacak hiç ders yok mu? Çook! Hem de çok dersler olmalı.
İslâm’ın icabı olarak burada gördüğünüz ve gösterdiğiniz ilgi, alaka, yardım, sevgi, saygı, hoşgörü, tevazu, nezaket, nezahet, sabır, sadelik, temizlik, güzellik, adalet, eşitlik, hürriyet içinde itaat yalnız mescitlere has olarak kalmamalı. Burada talim ettiğiniz bu güzellikler mescidin içinde kalmamalı, tüm hayatınıza, bütün sosyal hayatınıza yansımalı... Burası işte şu hoşunuza giden bütün güzel şeylerin talim ve terbiye yerleridir. Onları mescidin içine hasretmeyin de, dışarı çıktığınızda da hayatınızda tatbik edin. Ve daha nice dersler...
Bütün bunları ve bunlara benzer dersleri düşünüyorsunuz... Düşünmek, tefekkür etmek, dersler çıkarmak ve akıl yormak... Beşeri ilişkilerimizi iki yüz elli civarındaki ayetle düzenleyen Yüce Allah, Kur’ân’ın yedi yüz elli ayetinde aklımızı işletmeyi tavsiye etmiş. Müslüman’ım diyen herkese tavsiye etmiş. Heyhat! Bu emirden ne kadar uzağız!
Ezanın akabinde sabah namazını kılıyoruz. Gözlerimiz Ravza-i Mutahhara’yı arayarak ve maalesef bulamayarak mescidin dışına çıkıyoruz. Bir de ne görüyoruz! Avludaki manzara.
Aman Allah’ım! Ne müthiş bir manzara, ne mükemmel bir güzellik! Koca avlunun içi hareket dolu, kılık kıyafetlerle ortalık renk cümbüşü. Kelebekler gibi insanlar sağa sola tatlı bir koşuşturmaca içinde. Arkadaşını, hemşerisini, kafilesini arayanlar... Hepsi kardeşlerimiz... Acaba onlarla tanışabilecek, konuşabilecek miyiz? Mescid-i Nebevi’de yahut Kabe-i Muazzama’da, Tavafta, Arafat’ta, Müzdelife’de, Mina’da? Acaba şu beraberliklerimiz, yan yana bulunmalarımız, Rabbimizin istediği birliğe, yakınlığa, kardeşliğe, kardeşlik ruhuna yükselebilecek mi? Acaba, acaba, acaba? Sorular, sorular, sorular? Biz bunları düşünürken sevgili kafile başkanımızın “Ankara 29. Kafile” anonsu ile evlerimize dönüyoruz. Ancak Ravza-i Mutahhara’yı mutlaka ziyaret etmeliyiz.