Malî ve Ekonomik İstikrar Nasıl Sağlanır?
MAKALE
Paylaş
07.07.2022 21:31
4 yorum
947 okunma
Mehmet Aktan

Ülkemizin sık sık karşılaştığı bir malî ve ekonomik istikrarsızlıkla şu günlerde yine karşı karşıyayız. Bir taraftan mal ve hizmet fiyatları artarken, diğer taraftan döviz kurları yukarı yönlü hareket halinde.

Hayat devam ederken bir gün bakıyorsunuz ki her şey alt üst olmuş! Döviz fırlamış, enflasyon azmış, moraller bozulmuş, herkesi bir gelecek endişesi sarmış, karamsarlık genel ruh hali olmuş.

Sanırsınız ki; tüm düşmanlarımız birlik olmuş bize savaş ilan etmişler, ya tüm Ülke’ yi yıkan bir deprem olmuş, yangın yahut sel felaketi olmuş, tarihe geçecek bir kuraklık olmuş bu sebeple açlık, ya da çaresi olmayan bir salgın hastalık baş göstermiş veya Memleketi idare edecek siyasi kadrolar bir türlü işbaşına gelemiyor, siyasi kriz yıllarca devam ediyor, hükümet kurulamıyor, devlet bütçesi iflas etmiş, memurlara maaşları verilemiyor. Her tarafta isyanlar çıkmış, Ülke’ ye kaos hâkim!

Halbuki, birtakım olumsuzluklar var ama, hamdolsun bu sayılanların hiç birisini Ülke ölçeğinde tarihi bir felaket boyutunda yaşamıyoruz.

Ekonomik hayatı altüst edecek gerçek sebepler yoksa, neden birdenbire ekonomik hayatımız altüst oluyor?

Değerli okuyucu;

Osmanlı Devleti, yıkılış sürecine girdiğinde, Osmanlı’ nın düşmanları da tam tersine Reform ve Rönesans’ ın olumlu etkileriyle toparlanmış, nihayet Orta Çağ’ daki Kilise ve Papaz sultasından 1789 Fransız İhtilaliyle siyasette Liberalizm’ in, ekonomide de kapitalizmin kapılarını aralayarak tamamen insanı merkeze alan bir anlayışla (Hümanizm) yeni bir hayata adım atmıştı. Bunun sonucu olarak maddi medeniyet (pozitif bilim, teknoloji, ekonomi vs.) alanında bariz bir ilerleme kaydetmişti.

Batı’ nın maddi medeniyet alanındaki bu gelişmesi, çöküş sürecindeki Osmanlı’ yı ciddi bir şekilde etkilemiş, Batı’ daki gelişmelere vakıf olan çoğu Osmanlı entelektüeli, Osmanlı’ nın çöküş sebebini Avrupa’ nın 1789 Fransız ihtilaline kadarki geri kalma sebebine benzer şekilde “Din” olarak görmüşler, bu nedenle kurtuluşu, Din’ den kurtuluşla paralel addetmişlerdir. Islahat, Tanzimat, 1. Meşrutiyet, 2. Meşrutiyet ve nihayet Cumhuriyet hep bu anlayışların ürünü olarak tarihte yerini almıştır.

ÖZETLE: Jön Türklerle başlayan değişim hareketi, ittihat-Terakki, Cumhuriyet Halk Fırkası yani Cumhuriyet Halk Partisi; Ülkemiz’ in siyasi tercihini, Manevi, Milli değerlerimiz ve köklerimiz yerine, Batı Kültür’ ünü seçmek yönünde kullanmıştır.

Devlet İdaresi’ nin 1950 ye kadar tamamen Din’ i dışlayan, Din’ den kurtulmaya çalışan eylemleri bu anlayış ve tercihin sonucudur.

Camilere sıralar yerleştirilmesi, Cuma namazlarının Pazar günleri saat: 09.00 da kılınması, ibadetlerin müzik eşliğinde yapılması yönündeki teklif ve girişimler, cuma hutbesinin bir keresinde Cumhurbaşkanı’ nın  talimatıyla (Besteci) Saadettin KAYNAK tarafından boynunda fiyonk, sırtında frak elbiseyle ve tamamı Türkçe olarak okunmuş olması, Kur’ an kurslarının yasaklanması, camide Arapça tekbir getirenler hakkında cezai takibat yapılması, uzunca bir süre ezanın Türkçe okunması, siyasi, kültürel, sosyal, ahlaki, hukuki, ekonomik vs. konularda tamamen Batı yanlı anayasal ve yasal  düzenlemeler yapılmış olması siyasi iradenin açık seçik olarak Batı yanlısı ve Din karşıtı bir seçim yapmış olduğunun tartışmasız delilleridir.

Yeri gelmişken laiklikle ilgili bazı uygulamalar hakkında da birkaç noktaya değinmek istiyorum. Batı’ dan aldığımız laiklik kavramına göre, Devlet Din’ e, Din de Devlet’ e karışmayacaktır. Ne var ki bizdeki uygulamalarda, Devlet Din’ e yukarıda arz edildiği veçhile sonuna kadar karışmıştır.

Aslında burada uygulanmak istenen laiklik değil, İslâm’ ın Hristiyanlığa dönüştürülmesi çabasıdır. Bu içi boş, hiçbir şekilde uygulama imkânı olmayan anlamsız bir kavram olan laikliğin de ötesinde, Din’ i toplum hayatından uzaklaştırma, yok etme gayretidir.

Hamdolsun ki; Yüce Din’ imizi Peygamberimiz’ e (S.A.S.) vahyeden Yüce Rabbimiz elbette O’ nun koruyucusudur da. Bu nedenle 1950’den sonra Aziz Milletimiz çeşitli gruplar eliyle siyasi alanda Din’ ine sahip çıkmış, inişli çıkışlı bir grafik çizilse de sonuçta hatalarıyla, sevaplarıyla Din’ e bağlı bir siyasi iktidarımız olmuştur, hamdolsun.

Bu süreçte, Din karşıtlarının Aziz Milletimiz üzerindeki tahakkümü gittikçe azaldığından, bu bir türlü hazmedilememiş, kendilerini Devlet’ in asıl sahibi sanma psikozu, onları iktidarı yeniden ele geçirme ütopyasıyla akla hayale gelmeyecek yalan-dolan-uydurma-iftira kampanyaları başlatıp yürütme yoluna itmiştir.

Bu yazılanların konu başlığıyla ne alakası var? denilebilir.     

Değerli okuyucu;

Bir hastaya onun hastalığına iyi gelecek bir ilaç vermek yerine, hastayı öldürecek bir zehir verirseniz, kısa zamanda bir panzehir vermediğiniz takdirde hastayı kaybedersiniz.

Osmanlı’ nın yıkılış döneminde; bilime gâvur icadı diyen, ham sofu, yobaz, gerçekten gerici eçhel-i cühela bir güruh, haksız, hırsız, rüşvetçi, iltimasçı, torpilci bir anlayış toplum hayatına hükmediyorsa, hak ve adalet rafa kaldırılmışsa cemiyet hasta demektir. Hastalıkların sebebi de Din’ den uzaklaşma, şeytan ve nefse mağlup olma demektir. İlaç ise; Yüce Din’ imize rücu etmektir. Yapılması gereken buyken, Batı’ nın maddi gelişmesine bakıp gözleri kamaşan, çöküş sebebini Yüce Din’ imize bağlayanların bu tarihi yanılgıları nedeniyle Batı’ yı kurtarıcı olarak görmeleri, hastaya ilaç olarak zehir verilmesi anlamını taşımaktadır.  

Şu dönemdeki tüm sıkıntılarımızın sebebi, Milletimiz’ e ilaç diye verilen zehrin tesirlerini tez zamanda ortadan kaldıracak panzehir’ in, gerçek ilacın verilmesinden başka bir şey değildir.

Halen yaşamakta olduğumuz pahalılığın sebebi;

Hükümetin faiz oranlarını % 15 ten % 14 e indirme kararıyla, varlık ve zenginlik sebepleri faiz olan güruh, % 1 puan daha az faize razı olmadıkları için, mevduatlarını bankalardan çekerek dövize yatırmışlar, bu yüzden Euro 20 T.L. yi, dolar da 18 T.L. yi geçmiş, bunun üzerine dövizin maliyet girdilerden olduğu gerekçesiyle emtiaya % 50 civarında zam konulmuştur.

Hükümetin döviz garantili faiz hesabı ihdas etmesi üzerine bir gecede döviz kuru hemen hemen eski seviyesine düşmüş, ancak emtiaya konulan zam geri alınmamıştır. Tam tersine, zam furyası emtia bazında genişleyip nispeti de artarak enflasyon canavarına dönüşmüştür.

Hükümet, KDV oranlarında indirim yaparak, bazı vergilerden vazgeçerek, maaş, ücret vs. ödeneklere ekstra zamlar koyarak enflasyonun hızını kesmeye, etkisini azaltmaya çalışsa da kayda değer bir sonuç henüz alınamamıştır.

Bu tespitlerden sonra enflasyonun asıl sebepleri üzerinde durmak istiyorum.

Batı’ nn kapitalist ekonomisini seçmişseniz:

1-Faizsiz bir ekonomiyi tesis edemezsiniz. Böylece Devlet bütçesinin çok önemli bir kısmı varlığını faize borçlu asalaklara gider. Millet menfaati için 1 puan daha az faize razı edemezsiniz.

2-Maneviyatımızın bir gereği olan; “Az kazan, helalinden kazan” düsturunu ticaret erbabına kabul ettiremezsiniz. Döviz yükseldi diye zam koyarlar, ama döviz düşünce zammı geri almazlar. Fırsat bu fırsattır. Daha çok kazanmak varken, daha azına razı olmazlar. Daha azına razı olmak için kanaat gerekir. Fırsatçılarda ise kanaat yoktur.

3-Zam furyası başladıktan sonra, üreticisinden, toptancısına, büyük esnafından küçük esnafına ve zanaatkarına, her aklına esen, birbirine bakarak zam koymaya başlarlar, koyduğu zammın diğerinden daha az olduğunu fark eden, bu defa diğerinden birazcık daha fazla zam koyar. Bu böylece devam eder. Biz de buna “enflasyon canavarı” deriz. Halbuki, böyle bir canavar yoktur. Canavar; bizim hiçbir ahlaki, vicdani kayıt tanımayan daha çok kazanma hırsımızdır.    

4-Stokçular (Muhtekirler) piyasada yağ yokmuş, un yokmuş, şeker yokmuş, bilmem ne yokmuş diye yalan haberler uçuştururlar, bizler market arabası dolusu yağ, un, şeker alırız. Bir de bakarsınız ki piyasada kıt olduğu söylenen malların fiyatları üçe dörde katlanır.

Neden stokçuluk yapılır? Talep artsın, fiyat yükselsin, ondan sonra çok yüksek fiyata satayım daha çok kazanayım diye.

İnsanımız neden ihtiyacının kat kat fazlasını almak ister? Çünkü bana kıtlık olmasın, ama başkalarına olsun! Beni ilgilendirmez! Anlayışında olduğumuz için. Bu, katıksız bir bencilliktir. Komşusu açken tok yatan bizden değildir anlayışını çoktan unutmuş olduğumuzdandır. “Çayı benden aldın, ben siftah ettim, şekeri de komşumdan al” diyen esnafımız kalmadığı için.

5-Devlet; haksız zam koyan zincir marketleri, sıkı bir kontrole tabi tutarak, tek bir mağazasında haksız konulmuş zamla satılan mal tespit edildiğinde, Ülke çapındaki tüm şubelerini 15 gün süreyle kapatıp hatırı sayılır cezalar yazsa, karşı karşıya kaldığımız şu pahalılığı asla yaşamazdık.

Devlet, adaletle kaimdir. Adalet olmayan yerde zulüm vardır. Eğer Devlet adaleti sağlamak için yapabileceğini yapmıyor, vatandaşı pahalılığa ezdiriyorsa görevini hakkıyla yapmıyor demektir. Zulme yol açıyor demektir.

Manevi değerlerimizi referans alan hükümetimizin, adalet için yapabileceklerini yapmıyor, ya da yapamıyorsa tüm kademelerdeki yetkili ve görevlilerin sorumluluğu vardır. Sorumluluk duygusu adaletin tesisinde en önemli etkendir. Bu da bizim manevi değerlerimizin başta gelen düsturlarındandır.

Değerli okuyucu;

Toplumumuzu yozlaştıran, insanımızı dejenere eden, Devlet’ imizi zaafa uğratan şey; siyasi tercihimizi Batı Kültürü lehine yapmış olmamızdır. Aziz Milletimiz’ i tarihteki şerefli seviyesine yükseltecek olan da siyasi tercihimizi Manevi değerlerimiz lehinde kullanmamız olacaktır.

20 yıldır faizin sıfırlanmamış olması çok ciddi bir hatadır.

Hükümetimizin bu ve benzeri birçok hataları vardır. Bunca yıldır siyasi tercihimizi manevi değerlerimiz yönünde yapmış olduğumuz halde, bu yönde yeterince ciddi yol alınmamış olması maalesef büyük eksikliktir.

Bu konuda Cumhurbaşkanı’ ndan, en alt düzeydeki memuruna kadar, yardımcısından danışmanına kadar, sorumluluğu bulunan herkesi sorumluluklarının idraki içinde hareket etmeye davet ediyorum.

Değerli okuyucu;

Konumumun farkındayım. Şimdiye kadar birçok konuda açık mektuplarla uyarılarda bulundum. Ancak bir etkisi olduğuna dair herhangi bir dönüş olmadı. Ancak ben yine de yukarıda sözünü ettiğim sorumluluk duygusu doğrultusunda doğru olduğuna inandığım şeyleri yazmaya devam edeceğim. “Benim yazmamdan bir şey çıkmaz” deme lüksüm yok.

Allah herkese feraset, basiret ve sorumluluk duygusu ihsan etsin İnşaallah.

Allah’ a emanet olunuz. 07.07.2022

Av. Mehmet AKTAN

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Toplam 4 yorum yapıldı
Teşekkür
İnşaallah.
Yorum Ekleyen: Songül günal erkmen     21.11.2022 12:22:30
Gündem
Eline sağlık memet abi.
Yorum Ekleyen: N Tekin     16.07.2022 07:18:09
Mali ve Ekonomik İstikrar Nasıl Sağlanır?
Harika bir yazi, gönlüne, yüreğine, sağlık
Yorum Ekleyen: İsrafil SAYDAM     15.07.2022 10:22:12
Harika
Harika olmuş emeğine sağlık
Yorum Ekleyen: Eyüp     14.07.2022 18:40:22

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya