Perşembe,11 Mart 1999. Kararlaştırdığımız gibi saat tam 02:00’da kalkamıyoruz. Giyinmemiz, hazırlanmamız derken mescide varışımız saat 03:00’a yaklaşıyor... İçimizde bir sızı... Her taraf insan kaynıyor, her taraftan mescide bölük bölük insan akıyor. “Eyvah gene geç kaldık!” diyor içimizdeki sızı... Bu kalabalıkta ziyaretimizi gene gerçekleştiremeyeceğiz.
Gerçekten öyle de oluyor. Mescide girdiğinizde sizi Ravza-i Mutahhare’ye götürecek kapı izdiham sebebiyle çoktan kapanmış. Bu durumda değil Ravza-i Mutahhare’yi ziyaret, mescid de namaz kılacak yer bulmamız bile müşkil... Derhal diğer kapılara yöneliyor, mescidin içine dalıyoruz. Kocaman mescid şimdiden dolmuş. Sabah namazına daha bir buçuk saat var. Bu kalabalıkta ziyaretimizi tamamlayamayacağımızı düşünerek, sabah namazı vaktine kadar zamanımızı değerlendirmeye çalışıyoruz. Zaten orada boş durmanın hiç gereği yok. Elli yıllık ömrümüzde ilk defa yurt dışına çıkmışız ve ilk olarak buraya gelmişiz. Bir daha ya geliriz, ya gelemeyiz. Ömrümüz ya vefa eder ya etmez. En iyisini Allah bilir. İyisi mi biz vazifemizi yaparak vaktimizi değerlendirmeye bakalım.
Sabah namazını müteakiben otel-evlerimize dönüyoruz. Kahvaltı yapmaya fırsat bulamadan kafile olarak Uhud Şehitleri’nin ve programdaki diğer görülecek yerleri ziyaret etmek üzere “külüstür” dediğimiz otobüslerle hareket ediyoruz. İlk ziyaret yerimiz: UHUD...
Hayır, Uhud değil! Uhud sadece o yerin adı. Gerçekte orası imtihan yeri... Ve büyük dersane...
En Mükemmel Tarih Kitabı
Kur’ân bir masal kitabı değildir. Belki de en mükemmel tarih kitabıdır.
Niçin böyle dedik?
Pek çok sebebi var ama bir tanesine temas etmekle yetinelim. Kur’ân’da geçen kıssalar, ne yazık ki hisse alınacak şekilde okunmuyor çoğunlukla. Hatta hiç anlaşılmadan, masal okur gibi okunup geçiliyor. Masal, içinde eğitici unsurlar olmakla beraber, maalesef günümüzde daha çok avutmak ve uyutmak için başvurulan bir yoldur. Çocuklar bir masalla avutulur ve uyutulur. Zamanımızda toplumlar da masallarla avutulup uyutulabiliyor.
Tarih ise hem eğiticidir hem de içi derslerle dolu bir hazinedir. Oradan çıkaracağınız derslerle, geleceği aydınlatacak büyük büyük projektörler yapabilirsiniz. Çok uzakları aydınlatıp, geleceği gösterecek büyük projektörler...
İşte Uhud... Mukadder olay... Uhud olacak, Uhud yaşanacak ve Uhud’dan geleceğe dönük dersler çıkacak.
Yalnız Uhud değil, Ad Kavmi, Semud Kavmi, Nuh Kavmi, Lut kavmi, Hz. Adem kıssası, Hz. İbrahim’in mücadelesi, İsrailoğulları’nın uzun geçmişleri ve diğerleri... İşte bunların hepsi içi derslerle dolu hayat hikayeleri. Cenab-ı Allah; “Ey kulum! Bak bunlara... Bunlar ne idiler ne oldular, nasıl yükseldiler, nasıl alçaldılar, nasıl çöktüler? Yükselişin ve çöküşün kanunlarını gör. Senin de yükselişin veya çöküşün bunlara göre olacaktır. Tercih sana ait. İster yükselmeyi, istersen çöküşü seç. Ama önce bir oku, bir düşün, hele bir dinle, hele bir anla” buyuruyor kısaca.
Cenab-ı Allah’ın merhametinin bir başka tecelli şeklidir bu! Sizi imtihana çekecek, size bir musibet verecek ve ondan hayat iksiri dersler, kanuniyetler çıkarttırıp öğretecek ve böylece eğitecek. Şunu yap, bunu yapma. Ve beni unutma! Yapma dediğimi yaparsan zarar görürsün, hor ve zelil olursun. Yap dediğimi yaparsan sen kazanırsın, kazançlı çıkarsın, şan ve şeref içinde yaşarsın... Hem dünyada hem ukbada. Sanma ki benim emir ve yasaklarım yalnız ahiret içindir. Hayır, hem dünya hayatı için hem de ahiret hayatı içindir. Bunu dinle, bunu anla...