Ünlü Rus yazarı Tolstoy’un kitaplarını okuduğunuzda, size mutluluk getirecek bir haber, tavsiye veya öğüt bulursunuz. Bu mutluluk, bazen kitabın içinde, bazen O’nun bir konuşmasında vardır. Bazen de
yazarın konuşturduğu kahramanının dilinde..
Deyişler o kadar zevklidir ki, insan; bunu ben de hissediyordum, ama bu şekilde özetleyemezdim, tam da benim içimden geçeni demiş dersiniz. Tolstoy’un sözlerine, altında imza olmadan bakınca, insan; “bu, bir büyük alimin ,büyük bir din adamının veya bir peygamberin sözüdür diyebilir.” Tolstoy der ki, ”Cahil ile tartışırken söyleyeceğin her söz ateşe atılmış bir odundur. Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu da hiç bir şey kaybettirmez. Ne diye şeytana kızarsın? Bir iyilik yap, şeytan sana kızsın. İnsan acı duyarsa canlıdır. Başkasının acısını duyuyorsa insandır. Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar. Bozuk para insanın cebini deler ,bozuk insan da kalbini. Bu yüzden ikisini de harcayın gitsin. En güçlü iki savaşçı; sabır ve zamandır. İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruşundadır. İnsanların çoğu yapıyor diye o iş yanlış olmaktan çıkmaz. Birine çamur atmadan önce, ilkin kendi elinin kirleneceğini unutma”
Tolstoy hayatı boyunca , kendi toplumuna ve tüm insanlara faydalı olmayı düşünmüştür. Kitapları böyle mesajlarda doludur. Eserleriyle insana bir şeyler öğretmek, O’nun başlıca felsefesidir. Ancak Tolstoy öğretmek için bilgi edinmek de gerektiğinden bazen talebe olmayı da kabul eder.
Tolstoy , kendi söylemek istediğini bazen okura söyletir. Hep kahramanına söyletecek değil ya..
İnsana Ne Kadar Toprak Lazım’da Pahom’un gözünü zengin olmak bürümüştür. Çok toprak sahibi olunca zengin olunacağını sanır. Köyünde biraz arazi alır. Bununla yetinmez. Daha büyük toprak lazımdır O’na .. Duyar ki, Başkırdistan’da çok ucuza uçsuz bucaksız topraklar vardır. Oraya gider hizmetlisi ile.. Başkırdistan’da insanlar, kurdukları çadırlarında yatmakta, hiçbir iş yapmamakta, akşama kadar çadırların içinde ve dışında dolanıp durmaktadırlar. İlk önce buralarda toprak satacak adam yok gibi gelir O’na.. Konuyu açınca, oba reisi gelir:” Alacağın her toprağa ayak basmak şartıyla sabah güneş doğarken başlayıp, güneş tam batarken şu yere gelmek üzere istediğin kadar ve ayağın bastığı her yer 1000 rubleye senindir” derler kendisine .Pahom, göklere uçar. Akşama kadar uçsuz bucaksız toprakları gezeceğini, her yere ayak basabileceğini ve akşam olunca çok büyük bir arazinin çok ucuza sahibi olacağın sanır.
Pahom, gezdikçe gördüğü yerlere hayran kalır. Orayı gezdikçe , burayı da gezeyim, şurayı da alayım orayı da alayım diye heyecanlanır. Her yeri almak ister. Koştukça koşar. Gezdikçe gezer ama, bir taftan da akşamı hesap etmek zorunadır. Gezilecek daha çok yer vardır ama vakit de daralmaktadır. Şurayı almasam olmaz, burayı da almalıyım der. Her yerde gözü kalır. Akşam olmadan geriye dönmek de şarttır. Hem geç kalmamayı, hem daha çok yer almayı düşünürken ,güneş aşağıya iyice sallanır. Gözü bir orada, bir buradadır. Geriye döner. Tam Başkırt reisinin yanına varırken, heyecandan ve fazla yorulmadan dolayı kalbi durur. Hiçbir topağın sahibi olmadan anlaşma yerine üç adım kala ölür. Hizmetçisi, 2 metre kare çukur açar. Ve Pahom’u oraya gömer. Yazarın aslında burada bir şey demesine gerek yoktur. Okur, “.insana en fazla 2 m2 toprak yetermiş, bu kadar telaşa ve hevese gerek yokmuş” diyebilir.
Tolstoy bu eserinde bir şey öğretmiştir: Pahom’ u tahrik eden hırstır, hevestir ve şeytandır.
Tolstoy’un kitaplarının bir özelliği daha vardır. O’nun kitaplarının çoğunda hikayenin veya romanın kahramanı ölür. Anna Karanina’da kahraman ölür. İvan İlyiç’in Ölümü’nde İvan ölür. Kırk Yıl ‘da Trafim ölür.
Tolstoy’ un romanlarında ölüm o kadar önemli bir temadır ki, Halstomer isimli eserinde, roman kahramanı olarak pek insan yoktur. Orada bir at vardır. Romanın da sonunda ille ölüm olacak ya, bu sefer at ölür.
Tolstoy zaman zaman psikolojik travmalar yaşar. Bazen karışık ruh hallerine girer. Bir Delinin Not Defteri’nden sanki O da esinlenmiş gibidir.
Tolstoy gerçeği ve hikmeti arayan bir adamdır. Dini konulara da çok önem verir. Kiliseye gider. Orada bulunanlara kilisenin gerçek Hristiyanlığı yansıtmadığını söyler. Papazlarla münakaşa eder. İncil’in gerçek İncil olmadığını ,gerçek İncil’in ve gerçek Hristiyanlığın getirilmesini ister. Kilise ile arası açılır Daha sonra Diriliş’i yazdığında kilise, O’nu aforoz eder. Diriliş, papazlara göre Hristiyan ahlakına aykırıdır.
Tolstoy, gerçeğin bulunmasından ve doğruluktan yanadır. Irkçı ve söven değildir .O kadar ki,kendi milletinin yöneticilerine ve Rus Devletine karşı savaş açan Şeyh Şamil’in komutanlarından Hacı Murat’ın ahlakına ve kahramanlığına hayran olduğu için Hacı Murat adlı kitap bile yazar.
Böyle bir adamı kendi insanı, kendi devleti küstürmüştür. Rusya, Tolstoy’un fikir ve tefekkür dünyası konusunda O’na dar gelmeye başlamıştır. O, hep bir arayış içinde olmuştur. Aradıkları sanki orada kaybolmuştur.
İyiyi ve güzeli bulmak için Rusya’dan 1910 yılında ayrılır Tolstoy. Maksadı İstanbul’a gelip İslam’ ı araştırmaktır. Bir Rus Çarı’nın “Hasta Adam” dediği Osmanlıda O’nun soracağı soruların cevabı verilir miydi, bilinmez ama, Tolstoy, gene de aradığının İstanbul’da olduğuna inandı. Bu isteğine nail olamadı .Yolda, Sofya’da tren garında hayatı sona erdi. Romanlarında hep kahramanlarını öldüren adam, bu kere kendisi öldü.