Mezarlıkta gülünmediği gibi hatıraların fotoğraflarıyla da mutlu olunmaz. Mezarını ziyaret ettiğimiz kişiyle tatlı hatıralarımız aklımıza gelirse, hafızamızda canlanır, o günlerin hayali ile içimize hüzün çöker. Acı hatıralarımız varsa onları da hatırlar, ruhumuzda acısı tazelenir, gözlerimiz yaşarır ağlarız .
Yüce Dinimizin zaruret olmadıkça (nüfus, tapu-sicil, resmi kayıt işlemi gibi) gereksiz yere resim ve fotoğraf çektirmeyi HOŞGÖRMEYİŞİ bundan olmalı... Yani dinimiz boş yere insanın üzülüp ağlayarak hayata küsmesini hoş görmüyor. Çünkü üzülüp ağlamak soruna çare olmadığı gibi, ölüyü de diriltmez. Peygamber Efendimiz, canlı tasvirleri ve heykelleri, "putlaştırılır" endişesiyle sakıncalı görmüştür. "Bunları yapan ve yaptıranlara ise, lanet okuyarak onlara ahirette "Madem suretini benzettin, ruhunu da ver!" denilerek AZAP edileceğini" (Buhari, 5950, 7558) haber vermiştir.
İstiklal marşımızın yazarı Merhum milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY'un Mısır'daki hüzünlü sürgün yıllarında, Türkiye'deki bir dostuna gönderdiği fotoğrafının arkasına yazdığı şu mısralar çok hüzünlü olduğu kadar, çok da düşündürücüdür:
"Toprakta yatan gölgeme toprak çekilince;
Günler bu heyulâyı da elbet silecektir.
Rahmetle anılmak, "ebediyet" budur amma;
Sessiz yaşadım; kim beni nereden bilecektir?" demiştir.
Türkiye Cumhuriyetimiz payidâr oldukça her vesile ile hergün milyonlarca Türk vatandaşımızın okuduğu İstiklâl Marşı ile kendisini hatırladığı milli şairimiz "sessiz yaşadım..." diyorsa; bizler el kadar fotoğraf görüntüleriyle neyi ve ne kadar ebedileştirmek istiyoruz?..
Hayalet görüntü fotoğraf ile "ebedileşmek" hayaldir, boşuna uğraşmayalım !
Bu anlayışla fotoğraflar için, "anıların ölümsüzleştirilmesi" tabiri de son derece sakıncalıdır.
Yüce Yaratan, "Her canlı ölümü tadacaktır"(Ankebut, 57) fermanını defalarca hatırlatırken; ölümlü bir fani için ÖLÜMSÜZLÜK ne demektir?
İnkar edilemez ÖLÜM gerçeğini bilen akıllı ve inançlı bir müslüman böyle bir cümle kullanamaz. Bu olsa olsa, fotoğraf sektörünün ticari amaçlı kullandığı bir reklam spotudur. Bununla ancak fotograf tutkunu meczuplar etkilenir
Sözlerimi hazin bir hatıram ile bitirmek isterim:
Birgün bir mezat salonuna, piyasadan daha ucuz bulurum ümidiyle bir şeyler bakmak için gitmiştim. Aklımda bir kütüphane almak vardı. Salonda satılık eşyalar arasında, benim de işime yarayacak ve ölçüleri evimde düşündüğüm yere tam uygun olan güzel bir kütüphane dikkatimi çekti. Müşteri olmak niyetiyle, satışlar başlamadan biraz daha incelemek istedim. Dolaplarını açtığımda, raflarında bazı kitaplar olduğunu da görünce, eşantiyon gibi düşünerek ilgim daha da arttı. Bir de çekmecelerine bakayım dedim. Birini çektiğimde bir de ne göreyim; sahibinin çocukluğundan evliliğine ve ölünceye kadar eşiyle birlikte çekilmiş "hayat hikayelerinin FOTOĞRAFLAR ALBÜMÜ var. Öyle ki bu albüm rastgele atılmış, cildi parçalanmış, bazı fotoğrafları yerinden çıkarak çekmecenin içinden dışına savrulacak durumda dağınık. Sanki bu ilgisizlik, fotoğraftakilere; "İyi ki öldünüz, siz de anılarınız da lazım değilsiniz, defolsun!.." diyordu.
Böyle bir perişanlık içinde herşey darma dağın !
Bu hazin manzarayı görünce, atalarımızın, "Ağlayanın malı gülene hayretmez" sözü aklıma geldi de keyfim kaçtı. Mezat satışını beklemeden salondan ayrılmak üzere çıkışa yöneldiğimde, daha da ibretlik olanını salondan çıkarken yaşadım:
Mezad malların başındaki görevliye bu kütüphanenin nereden geldiğini sorduğumda; "çok zengin birine ait olduğunu, sahibi öldükten sonra çocuklarının miras anlaşmazlığına düşüp babalarının hatırası ev eşyalarını dahi mezada getirdiklerini; satılırsa parasını paylaşacaklarını" söyledi.
O gün bu gündür mezadı da, gelen malların sahiplerinin gömülü getirildiği bir MEZAR olarak düşünürüm.
15.08.2022