Evliya Çelebi Seyahatnamesi’ nin bu kadar makbul olması ve merak edilişin sebebi nedir? Ciltlerde gezilen yerlerin uzun uzun anlatılması, seyahate merak edenlere; şehirler ve ülkeler hakkında tafsilat verilmesi, ilginç hikayelerin anlatılması mıdır? Çelebi’nin hoş sohbet olması, ilginç hikayeler ile eserlerini süsleyişi midir? Bunların hepsinin kitapların tutulmasında etkisi vardır.
Hem de kitapta bir çok yanlış tarihi bilgi verilmesine rağmen eserler gene revaçtadır. Kendinden önceki tarihi anlatırken Çelebi, tarihi hatalarla dolu anlatımlarda bulunmuştur. Bunların bir kısmını geçen yazımda anlatmıştım..
Bu yazıda anlatmak istediğim ve çoğu tarihçinin de aynı hataya düştüğü bir konu da 3.4.ciltte anlatılmıştır. Bu, Ertuğrul Gazi’nin babasının Süleyman Şah olduğu yanlışıdır. Bu görüş doğru değildir. “Diriliş Ertuğrul” filminde de aynı hataya düşülmüş, Süleyman Şah, Ertuğrul Gazi’nin babası gibi gösterilmiştir. Evliya Çelebi de ayrı yanlışı tekrarlıyor(sfh.129) “ Zap Suyu’nda boğularak Ceber kalesine defnedildi Süleyman Şah” diyor. Olayın tek doğru yanı “Zap Suyu’nda boğulmadır” Evliya Çelebi de aynı hataya düşerek konuyu anlatmıştır. Oysa Süleyman Şah, Ertuğrul Gazi’nin babası değildir. Oradaki Süleyman Şah, Kutalmış oğlu Süleyman’dır . Ve Anadolu Selçuklu Devletini kuran şahıstır. 1094 yılında Zap Suyu’nu geçerken boğulmuştur. Süleyman Şah Türbesinin alçasında,” “Süleyman Şah Anıt Mezarı 1094 “ yazmaktadır. O Süleyman Şah ile, 1230’larda yaşayan Ertuğrul Gazi’nin babası arasında 135-140 yıl vardır. Bir kere yıl olarak Ertuğrul Gazi’nin babasının Süleyman Şah olduğu iddiası tutmaz.
Demek ki, şimdi bile konuyu yanlış anlatanlar ile Evliya Çelebi aynı yanlış kaynağa bakmış.
Kitapları okudukça, aydınlığa kavuşturulamayan başka konular da vardır. Evliya Çelebi 17.yüzyılda bütün Osmanlı mülkünü gezmiştir. Bu kadar gezmelerin masrafı nereden karşılanmıştır? Bir yerden bir yere gitmeleri ne ile yapmıştır? Nerelerde kalmıştır? Bu, bir muammadır. Bir de Evliya Çelebi gezileri tek başına yapmamıştır. Kitapların bir yerinde; bazen 6, bazen 8 kişi oldukları yazılmıştır. Anlatıldığına göre yanında bir-iki cariyesi de vardır. Ayrıca hizmet gören başka adamlar da vardır. Bu gezilere bunların masraflarının da eklenmesi gerekir . Akşam olduğunda bir yerde yatılacaktır. Yemek yenecektir. Eğer hizmetinde develer varsa veya at varsa bunların yemlenmesi de vardır.Bunlar dünya kadar masrafı gerektirir. Evliya Çelebi zengin biri değildir. Bir caminin müezzinidir.
Bunu bir nebze izah edecek bir husus vardı Seyahatnamelerde .. Kendisi Sultan 4.Murat’ın paşası Melek Ahmet Paşa’nın kuzenidir. ( Anası, Paşa’nın kuzeni) Paşa, O’nu her gittiği yere götürmüştür. Mesela Melek Ahmet Paşa Van’a mutasarrıf olmuş, O’nu yanında götürmüş. Van’a giderkenki hikaye ve seyahat notları ile dönüşte, Erzurum’da geçen kedinin damdan dama atlarken donması hikayesi o döneme aittir. Bir Paşa’nın himayesinde olduğu düşünülürse, o seyahatin masrafının çok olmadığı düşünülebilir. Sonra Melek Ahmet Paşa ‘nın mevkii daha yükselmiş, Sadrazam olmuşsa himaye daha da artmış olabilir. Ama her zaman Melek Ahmet Paşa olacak değil ya...
Burada ,”Evliya, gezerken aldığı hediyeleri masraf olarak kullanmış olabilir “ diye bir not düşülebilir. Bu, İbni Batuda da vardır. İbni Batuda, daha entektüel bir seyyahtır. O’nun da yanında cariyeleri ve hizmet eden adamları vardır. Aldığı hediyeleri develer taşırdı. Yalnız, İbni Batuda’nın ziyaret ettiği kişiler, mahallin bakkalı - çakkalı değildi. Önemli kişiler, alalade kişilerin misafiri olamazdı. O,1325’ ’lerde Anadolu’ya geldiğinde, Anadolu Selçuklu beylerinin hemen hepsini ziyaret etti. Sultanların , Tımar sahiplerinin ve kale komutalarının sarayında konakladı. Selçuklu Beylerinin tamamını ziyaret etti, misafiri oldu onların.. Beylerin hepsi O‘na hediyeler vererek uğurladı. Evliya’nın gittiği yerlerde beylerin ve kale komutanlarının misafiri olduğu hususunda bir kayıt yoktur.
Evliya Çelebi eserinde iki sefere katıldığını yazıyor. Bunlardan birisi, Uyvar Seferi (1663) Diğeri de Girit’in Fethi. Girit’in fethini ve Yusuf Yaşa ile ile birlikte oraya gitmesini geçen yazıda anlatmıştım. Ama bu seferlerde Çelebi’nin savaştığı ve beline kılıç kuşandığına dair , bir kayıt yoktur. İnsanın aklına, seferlere Evliya bir vakanüvist olarak mı katıldı sorusu geliyor.. Malum, Vakanüvistler devlet memuru idiler. Onlar savaşa gelirler ama , savaşmazlar, kenardan gördüklerini tarihe şerh düşmek adına kaydederlerdi. Bu işin karşılığı olarak maaş alırlardı. Ancak kitaplarda buna dair de bir kayıt yoktur.(xx)
Bu arada Evliya Çelebi iyi ata binen, iyi cirit oynayan birisi idi. Bir paşa ile cirit oyarken 4 dişi kırıldı. Kırık dişlerini Viyana’da bir dişçiye yaptırdığına dair kayıtlar vardır..
Geçen yazımda Evliya Çelebi’nin dilinin diplomatik bir tarz taşımadığını yazmıştım. Evliya Çelebi tarihi olayları anlatırken ,karşı taraf hakkında yumuşak konuşmuyor. Tarihçinin objektifliğini göstermiyor. Bu izah, şehirlerin, kalelerin ,semtlerin halini anlatırken ayrı. Onlar on numara .. Şehirlerin tasvirleri çok güzel .Yabancı komutanları anlatırken onları zemmedişi farklı. Türk Sultanlarını övücü sözlerle analatıyor.Timur için “Nursuz Timur ”dediğini yazmıştım. Sultan Süleyman Viyana’ya giderken, Avusturyalılara “kefereler” deyişi, pek yumuşak ve tarihçi ifadesi değil.(Seyahatname 7.cilt)
Kitabın bir cildinde , Süleymaniye Camiinin yapımı anlatırken ;”Caminin tabanı iyice yere otursun diye inşaat bir süre durduruldu. O zaman İran Şahı Tahmaps; Osmanlı’nın parasının bittiğini zannetti. Osmanlı Sultanına para ve mücevherat gönderdi “diyor. Evliya bunu , İran Şahını yerden yere vura vura izah ediyor. Sultan’ın buna çık kızdığını, Tahmaps’a hakaretler ettiğini ,paraları ve mücevheratları elçinin gözü önünde inşaat harcına karıştırarak gömdüğünü ve yazıyor. Ben bunu duymuştum. Ama elçinin gözü önünde yapıldığını duymamıştım. Eğer, Kanuni böyle yapmışsa, Kanuni, diplomatik nezakete uymamıştır. Evliya böyle anlatıyorsa; O ’nun da üslubu diplomatik nezakete aykırıdır.
Evliya Çelebi’nin kendi dönemini iyi anlattığını, ama kendinden önceki tarih bilgilerinin abartılı ve yanlış olduğunu söylemiştim. İyilere bir diyeceğim yok. Ama yanlışı da kabul edemeyiz.
NOT: Geçen yazımda Yusuf Paşa ile Rodos’un fethine gitti demişim. Orası Rodos değil Girit adası. Evliya, Girit’in fethine gitti. Orada zikredilen köyler de Rodos’un değil, Girit’in köyleridir.