Dün Savunma Bakanı Hulûsî Akar Bey'in Şırnak'ta halkla konuşurken ki sözlerini dinlerken, hâfızam beni 100 yıl öncelere götürdü. Çünkü, İslâm'ın bizim inanç sistemimizin, dünya görüşümüzün temel kıstaslarını ifade ederek sohbet ediyor ve, 'Biz kardeşiz, asırlarca aynı inanç ve duygularla birlikte yaşamış ve bu toprakları vatan edinmek yolunda birlikte şehid olmuşuz.. Bizim inanç ölçümüzde, bir kavmin diğerine üstünlüğünün olmadığı, üstünlüğün ancak ahlâk ve fazilet açısından olacağını öğretmiyor mu? 'Arab'ın Acem'e, Acem'in 'Arab'a üstünlüğü yoktur' demiyor mu?' diyordu, özet olarak..
100 yıllık bir sapmadan sonra, üstelik de o sapmayı baştâcı eden bir resmî ideolojinin en keskin tarafdar ve savunucularını yetiştirmiş olan bir güç odağında, en yüksek rütbelere gelmiş, en yüksek makamlara erişmiş ve bugün de Başkan Erdoğan tarafından, Savunma Bakanlığı uhdesine verilmiş olan bir şahıstan o sözleri duymak, Müslüman halkımıza 100 yıldır yaşatılan nice acılardan sonra bir doğrunun çok net olarak dile getirilmesi açısından, sürûr vericiydi.. Dinlemeyenlerin bulup Hulûsî Paşa'nın kendi sesinden dinlemesini, tavsiye ederim.
Hz. Peygamber (S)'in 'Vedâ Haccı Hutbesi'ndeki ve, 'Ey insanlar, hepiniz, Benî Âdem'siniz /(Âdem'in neslisiniz), Âdem ise topraktan halkedilmiştir.' meâlindeki cihanşumûl ölçü hepimizi maddî- cismanî açıdan eşitlemiyor mu? Kezâ, 'En üstününüz, en hayırlınız, Allah'ın emir ve yasaklarına en çok riayet edeniniz..' meâlindeki 'Hucûrât' Sûresi'nin 13. âyeti de bütün insanları temelde ırk, renk, kavim, soy,-sop, , dil, cins, doğulan veya yaşanan coğrafya açısından eşitleyen bir ölçü vermiyor mu bize?
Bize, 'Millet-i İbrâhîm' ve 'Millet-i İslâm' denilmemiş midir?
Hind Müslümanlarının büyük gönül eri Muhammed İqbâl, 100 yıl öncelerde, 'Allah sana bir isim verdi, Millet-i İslâm..' dedi; sen ise, ondan Türk, Kürd, Arab, Fars, Hind, Sind, Peştun ve saire diye, yüzlerce kavim ürettin.. Halbuki, biz, bu Tevhîd Gülistanı'nda çeşitli seslerle şakıyan bülbüller ve rengarek açan güller gibiyiz, bize renk ve koku ayırd etmek haramdır..' diyordu.
Anadolu'nun iç aydınlığı olan Yûnus da, 850 yıl öncelerde, 'Yaradılanı hoş (güzel) gördük, Yaratan'dan ötürü..' dememiş miydi?
Bir kaç yıl önce, Tayyib Bey -özet olarak aktarayım- şöyle diyordu: 'Ben çocukken dedeme sorardım, 'Dede, biz neyiz, Türk mü, Lâz mı, neyiz?'
Dedem bana derdi ki; 'Oğulcağızım, toprağa girdiğinde, sana 'Hangi kavimdensin?' diye sorulmayacak.. 'Rabbin kimdir, Kitab'ın nedir, kimin ümmetindensin?' diye sorulacak..
Evet, mesele bundan ibarettir.