Her yıl Ekim ayının ilk haftası, 1986 yılından beri Memleketimizde, "Camiler ve Din Görevlileri Haftası" olarak kutlanmaktadır. Bu etkinlikten amaç, Camilerimizin ve Din Görevlilerimizin Toplum Yapımızdaki ÖNEMİ ile Dini Hayatımızdaki yerine DİKKATİ çekmektir. Aynı zamanda, Camilerimizin ihtiyaçları ile Din görevlilerimizin sorunlarını dile getirip çözüm yollarını MÜZAKERE etmektir.
Bu kapsamda her yıl konuyla ilgili bir "etkinlik teması" tespit edilerek, belirlenen bu tema etrafında konunun değerlendirmesi yapılmaktadır. Bu yılki etkinlik teması, "Peygamberimiz, Cami ve İrşad" olarak belirlenmiştir.
Etkinlik kapsamında bu konunun "enine-boyuna" geniş değerlendirilmesi Müftülüklerce yapılacağından bu yazımızda ben "Camiler ve Din Görevlileri" konusunun GENEL bir değerlendirmesini yapmak istiyorum:
Başlangıçta "Camiler Haftası" olarak düzenlenen bu etkinliğin kapsamına, görülen lüzum üzerine sonraki yıllarda "Din Görevlileri" de eklenerek haftanın adı, "Camiler ve Din Görevlileri Haftası" olarak genişletilmiştir. Bundan hareketle biz de önce Camileri, sonra da Din Görevlilerini ele alalım:
CAMİLER:
Yazımızın başlığı olan, "Yeryüzünün Yıldızları Camiler" ifadesi, ilhamını Kur'an ve Hadis' ten almaktadır. Hayat Rehberimiz olan Kutsal Kitabımız Kur'an-ı Kerim'in NUR suresinin 35-36. ayetlerinde Yüce Allah, " "Zatının yerlerin ve göklerin NURU olduğunu beyan ederek; bu nurunun CAMİLERDE parladığını" haber vermektedir.
Hadis-i Şeriflerinde ise Peygamber Efendimiz, "Allah'ın en çok sevdiği mekanların CAMİLER olduğunu" (Müslim, 671)
belirterek; "gökyüzünün sakinleri olan meleklerin yeryüzüne inerken, CAMİLERİN yeryüzünde YILDIZLAR gibi parladığını gördüklerini" (Elbani, Silsile.., 3383) haber vermektedir.
Ayet ve Hadislerdeki bu ifadelerden, "CAMİLERİN NUR MEKANLAR" olduğunu anlıyoruz. Peygamber Efendimiz hicretiyle Medine'ye ayak bastığı ilk anda, "nerede kalacağını, nereye yerleşeceğini" düşünmeden önce; "CAMİSİNİ nereye yapacağını" düşünüp; daha devesinden inmeden yaptığı bir keşif ile CAMİİ'NİN yerini belirleyerek devesini oraya çöktürmüştür.] Efendimizin bu davranışı, İSLAMIN CEMAATTEN DEVLETE TEŞEKKÜLÜNDE CAMİLERİN NE KADAR ÖNEMLİ YERİ olduğunu göstermektedir. Nitekim, İslam'ın nuru yeryüzüne, Allah nurunun merkezi olan (Nur, 35-36) CAMİLERDEN yayılmıştır. Peygamber Efendimiz Ashabını, "CEMAATTEN ÜMMETE" Camiinde toplamış, Devletini Camiinde kurmuş, Yabancı Elçileri ve Temsil Heyetlerini Camide kabul etmiş, Devlet işlerini Camiinde görmüş, Ashabıyla savaşta ve barışta kararlarını Camiinde almış, istişare ve Müzakerelerini Camide yapmış, Mahkemelerini Camiinde görmüş, İslami Toplumun oluşmasında irşad ve ta'limini / öğretilerini Camide gerçekleştirmiş, eğitim-öğretim faaliyetini Camiinde yapmıştır.
Özetle İslam Toplumu, CAMİ merkezli bir toplumdur. Sosyal kaynaşması günde beş vakit namazla CAMİDE başlar; Cemiyette devam eder. Sosyal buluşmalar kalabalık olarak Arenalarda, stadyumlarda, Tiyatrolarda, salonlarda değil; namazla CAMİLERDE cuma ve bayramlarda gerçekeşir.
İslam Medeniyeti de CAMİ merkezli bir Medeniyettir. Şehirler, köyler, kasabalar, "Ümmü'l Kura' /şehirler anası KABE (En'am/92)" gibi CAMİLER etrafında şekillenir. Hayat Rehberimiz olan kitabında Yüce Allah, "Hatırla ki, Biz Kâbe'yi insanlar için bir toplanma ve güvenli bir yerleşme yeri yaptık" (Bakara/125) buyuruyor. Toplumun yapılanmasında önemli fonksiyonları olan Eğitim Kurumları Medreseler, Kütüphaneler, Tekkeler, Darü'ş Şifa / Hastaneler, İmarethaneler /Aşevleri, Hanlar-Hamamlar, çarşı-pazar.. gibi birçok sosyal kurum ve tesisler hep CAMİLER etrafında yer almıştır.
DİN GÖREVLİLERİ:
İslam Toplumunda "Dini Bilincin Gelişmesinde" çok büyük yeri ve önemi olan CAMİLERİMİZİN ETKİNLİĞİ İÇİN, GÖREVLİLERİNİN DE YETKİNLİĞİ ÖNEMLİDİR. Halkımız arasında, "cami ne kadar büyük olsa, İMAM BİLDİĞİNİ OKUR" şeklinde bir darb-ı mesel / atasözü vardır. Bu söze günümüzde şöyle bir ilave gerekiyor: "İMAM BİLDİĞİNİ OKUR, CEMAAT DE BİLDİĞİNİ YAPAR". Maalesef günümüzün İMAM-CEMAAT ilişkisindeki gerçeğin özeti budur.
İMAM, "öncü, önder" demektir. Buna göre İMAMIN sadece camide namaz kıldırırken önde olması yeterli değil; aynı zamanda İMAMIN, CEMİYETİN DE ÖNÜNDE OLMASI GEREKİR. Şimdiki sosyal hayatımızda İMAMIN konumu / statüsü böyle
midir? "Maalesef" değil. iMAMI cemiyet / sosyal hayatımızdan çıkarıp adeta CAMİYE kilitlenmişiz. Camide de köşeye /Mihraba sıkıştırıp elini-kolunu bağlayıp ağzını da Kur'an okuma dışında bantlayarak ETKİSİZ HALE getirmişiz. İmam, görüşümüze uymayan, işimize gelmeyen bir şey konuşursa hemen ŞİKAYET ederiz. Şijayet etmeyenler de, "fazla ileri gidiyorsun…" diyerek imamı ikaz ile ihtar eder, Gerçekte durum böyle iken, bazılarımız da İMAMLARIMIZI insafsızca eleştirerek; "Şimdinin İmamları, namaz kıldırma memurlarıdır" diyerek eleştiri konusu yaparlar.
Emekli bir Müftü olarak aktif görev hayatımda İMAMI, "çok ileri gidiyorsun, haddini bil.." şeklinde ikaz ve İHTAR eden çok CEMAAT gördüm.
Bu nedenle ben, görev yaptığım her ilde, ilçede görevli İMAMLARIMI, Amirleri / Müftüleri olarak yeri geldikçe sık sık şöyle uyarmışımdır:
"Arkadaşlar! Cemaatinizle takışıp sürtüşmeyin; çare kalmaz ise, sununda Cemaatin tayini çıkmaz; sizin tayininiz çıkar!" demişimdir.
Bu ikazıma, birlikte görev yaptığım yerlerdeki bütün İMAM-MÜEZZİN Din görevlisi arkadaşlarım şahittir. Şimdi Emekli olduktan sonra, çeşitli vesilelerle görüştüğüm arkadaşlarımdan, kulaklarında adeta küpe kalmış bu sözü, "tatlı bir tavsiye hatırası" olarak her zaman duymaktayım. Gördüğüm o ki, emekli olduğumdan bugüne değişen birşey yok. Tencere-kapak misali, Cemaate göre İmam; İmama göre Cemaat, en iyisi.
Rabbim, İMAM VE CEMAAT olarak hepisine hayırlı, huzurlu ve UYUMLU makbul görevler nasip etsin!
Bu vesile ile bütün CEMAATİMİZİN VE GÖREVLİLERİMİZİN, "Camiler ve Din Görevlileri Haftasını" kutluyorum. Hayırlı ve mübarek olsun !