Hz. Muhammed (S.A.V.)’in Görevi
MAKALE
Paylaş
08.10.2022 11:54
317 okunma
İsmail Aydın

Hz. Peygamber görevini şöyle açıklamıştır: “Ben ancak, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Hadis) Hz. Peygamber bir insan. O bir aile reisi, bir eş. İlk eşi Hz. Hatice validemiz bir vesile ile -ki Hira Dağı'nda Cebrail ile ilk karşılaştığında heyecanlanmış, korkmuştu- onu teselli eder­ken, aynı zamanda ahlâkını da özetlemişti: “Allah'a yemin ederim ki, hiç bir vakit, Allah seni utandırmaz. Çünkü sen, akrabana bakarsın. Borçluların borçlarını verirsin. Fakirle­re yardım edersin. Misafirleri ağırlarsın. Doğruları desteklersin. Muh­taçların ihtiyacını hafifletirsin” demişti.

Hz. Aişe validemiz de -yine bir eş olarak- Hz. Peygamber’in hâl ve şanı hakkında kendisine sorulan  suale: “Rasulullah'ın ahlâkı; Kur'an'dır" cevabını vermiştir.

Bir gün, kendisini ziyaret eden bir adam, Hz. Peygamberin sözlerini dinledikten sonra: “Allah’ın ve sizin istediğiniz olur!” deyince Hz, Peygamber hemen: “Sen Allah’a şerik (ortak) koşuyorsun! Yalnız Allah’ın istediği olur, de!” ihtarıyla adamın sözünü düzeltir.

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) İNSANLIĞA NELER GETİRDİ?

Biraz yukarıda “içinizde sizden bir peygamber gönderdik, sizi te­mizliyor” mealinde bir âyet-i kerime (2/151)’den bahsetmiştik. Bu na­sıl bir peygamberdi ve yaptığı ne gibi bir temizlikti? Bunu en iyi Ca’fer Tayyar (R.A.)’ın savunmasında görmemiz mümkün,

İlk Müslümanlardan bir bölümü, Mekkeli müşriklerin aşırı baskı ve zulümlerine dayanamayınca Ca’fer Tayyar başkanlığında ikinci defa Habeş iline göç etmek zorunda kalırlar. Mekkeli müşrikler bir türlü putperestlik davasından vazgeçmiyorlar ve Müslümanlığın yayılmasını istemiyorlardı. Bu sebeple onları Habeş ilinde de rahat bırakmak istemezler ve bir heyet göndererek Habeş Hükümdarı Adhame’den Müslümanları geri isterler. İşte bu sırada hükümdarın huzurunda yapılan heyecanlı bir duruşmada Ca’fer Tayyar, İslâm’ın ve Hz. Peygamber’in kendilerine ne getirdiğini ve önce­ki durumlarını açıklayan bir konuşma yapar:

“Ey Emir! diye savunma için söz istedi. Biz cahil bir kavim idik. Taştan ağaçtan yapılmış putlara “ilâh” diye tapınırdık. Ölü hayvanların etlerini yer, kız çocuklarımızı diri diri gömerdik. Kumar oynar, faizci­lik (Tefecilik) yapardık. Zinayı, bir kadının birkaç erkekle münasebet­te bulunmasını hoş görürdük. Akrabamıza karşı vazifelerimizi bilmezdik. Komşularımızın haklarını tanımazdık. Güçlüler, zayıf olanları ezer, zen­ginler fakirlerin sırtından kazanırdı. Aramızda hak nedir bilinmezdi. (Aynen günümüzdeki gibiymiş. Hatta günümüzde daha da fazla.)

Yüce Allah, bizim ıslahımızı diledi. İçimizden bir peygamber çık­tı. Asaleti vardı. Soyu temiz, kabilesi temizdi. Kendisini doğrulukla ta­nıtmıştı. Bizi Allah’ın birliğine çağırdı. İbadet etmeyi gösterdi... Bütün ahlâksızlıklardan uzaklaştırdı. Kan dökmeyi, kumar oynamayı, içkiyi, faizciliği, yalancılığı, yetimlerin mallarına dokunmayı yasak eyledi. Bü­tün iyilikleri öğretti. Doğruluğu, sözünde durmayı, komşulara, akrabaya iyi muamele yapılmasını, kadınların şerefini, kız çocuklarının hayatını kurtarmayı emretti. Bizi vahşetten kurtardı, medeniyete soktu. İyi bir insan olmamızı sağladı. Biz de ona inandık. Yolunda gidiyoruz. Bu sebep­ten, Kureyşlerin düşmanlığını kazandık. Çeşitli işkencelere uğradık, da­yanamadık. Fakat dinimizden de dönmek istemedik. Peygamberimizden izin aldık. Hükümdarlar arasında sizi seçtik. Yurdunuzda zulme uğramayacağı­mızı umarak himayenize sığındık.” diyerek sözünü bitirdi. Kur’ân’ı Ke­rim’den de bazı âyetler okudu.

TEMİZ İNANÇ=TEMİZ TOPLUM

İşte peygamber’in getirdikleri ve işte temizledikleri. Ve işte "Te­miz Toplum" harekâtı. İnsanlar inanılması gereken şeylere inanmadıkça temiz falan olmuyorlar, söylenenler lâfta kalıyor.

Ca’fer’in bu ateşli konuşması, herkesi heyecana getirmiş ve ağlatmıştı. Bunları dikkatle dinleyen Habeş hükümdarı da:

“Allah’a yemin ederim ki, bu sözler Hz. Musâ’ya ve Hz. İsa’ya inen vahiylerin kaynağındandır” der ve Mekkeli Müşriklerin resmî teklifle­rini reddeder.

Bir başka âyet-i kerime (Kehf, 18/110)’den daha bahsetmiştik:

“De ki: Ben ancak sizin gibi bir beşerim...”

Bu âyet-i kerime ile Hz. Muhammed’in bir insan olduğu, ancak İlâhî vahye nail, insanları Allah’ın birliğine ve yalnız O’na inanmaya davete memur bir peygamber olduğu haber veriliyor.

Ey kadri yüksek Peygamber: “İnsanlara (de ki: Ben ancak sizin gibi bir beşerim) ben de Cenab-ı Hakk’ın bütün kelimelerini tam olarak kavrayamam, olmayan bir şeyi icada,  gaybı ihbara kadir değilim, ben böyle bir iddiada bulunamam, Rabbim bana neyi bildirirse, neyi emreder ve neyi ya­saklarsa ben ancak onları bilirim.”

İşte âyet-i kerime ile Peygamber’in durumu.

Gerçekten Hz. peygamber, o fevkalâde seçkin yaratılışın kendi za­tıyla ilgili olmadığını her fırsatta insanlara duyurmuş, bununla gurur duyup insanlara çalım satmamış, pozlara bürünüp o kudret ile insanlardan dünya istifadeleri istememiş, son derecede tevazu içinde "Ben Allah’ın bir kulu ve elçisiyim" demiştir. Gözünü kırpmadan yaptığı tebligata karşılık Mekkelilerden istediği tek şey ise "akrabalık sevgisi”dir. İnsanların Allah’a inanması, temizlenmesi ve ahlâken güzelleşmesi.

BABADAN YETİM-ANNEDEN ÖKSÜZ

Bunları temin için nelere katlanmış, niçin katlanmıştı? Kısaca bir görmeye, anlamaya çalışalım. Hele bir okuyalım, hele bir dinleyelim.

Hazreti Muhammed (s.a.v.) babasız olarak dünyaya geldi, babasını göremedi. Çünkü doğumundan iki ay önce babası Abdullah vefat etmişti. Mekke’de saygı gören, fakat nispeten yoksul Kureyşli bir ailenin çocuğu idi. Nitekim böyle olduğunu, peygamberlik döneminde geçen şöyle bir olay­dan rahatlıkla anlıyoruz.

Adamın biri bir gün kendisini ziyarete gelmiş, ancak vakarı ve hey­beti karşısında titremeye başlamıştı. Adamın bu halini gören Hz. Peygamber:

“Arkadaş! Titreme. Ben bir melik (hükümdar) değilim. Ben Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum” demişti.

Annesi Amine’nin Medine’de akrabaları vardı. Hem onları ziyaret etmek, hem de yetim çocuğa yüzünü görmek nasib olmadığı babasının mezarını ziyaret ettirmek maksadıyla Medine’ye bir seyahat yaptı. Hz. Muhammed o zaman altı yaşında idi. Babasının mezarının başucunda masum tavrıyla dururken, körpe dimağında yeni intibalar uyandı, bir kere daha hayatında bir şeyin eksik olduğunu hissetti, babadan yetim kaldığını anladı.

 (Not: Babanın bir çocuk için ne anlama geldiğini, bir ay süren Hac yolculuğunun sonunda evime geldiğimde, üç yaşındaki kızımın, yokluğumda içine düştüğü (stres) ruh halinden daha iyi anladığımı düşünüyorum.)

Ali Himmet Berki ve Osman Keskioğlu'nun müştereken hazırladıkları "Hazreti Muhammed ve Hayatı" isimli eserden takip edelim:

"Misafirlik sona ermiş, artık Mekke'ye dönüyorlardı. Annesiyle ye­tim çocuğu ve bir de hizmetçileri Ümmü Eymen'i taşıyan küçük kafile, kız­gın çölleri aşarak bir akşam üzeri güneş batarken, Medine'nin yirmi üç mil güneyine düşen Ebvâ köyüne gelmişti. O akşam o köyde kaldılar. Fakat anne şiddetli bir hastalığa yakalanmıştı. Belki son dakikalarını sezer gibi olmuştu. Baba öksüzü olan ciğerparesini yanı başına oturttu. Şefkat dolu gözlerle onu baştan ayağa bir süzdü. Bu bakışlarda neler okunuyordu neler! Oğlunu öptü, yüzünü gözünü kokladı. Parçalanan bağrına basarak ana­lığın bütün hararet ve şefkatiyle onu okşadı. Bu anne, kalbinin bütün şefkatini yavrusuna sarmak, ruhunun bütün hassasiyetini ona vermek istiyordu. İçinden neler geçiyordu, ruhunda ne fırtınalar kopuyordu. Daha ana kar­nında iken babasını kaybeden bu yavrucak, şimdi de anneden mi mahrum ka­lacaktı? Anne bu acıyı hisseder gibi oldu ve oğlunun yüzüne tekrar baktı. Bir daha göremeyeceği biricik oğlunun masum yüzüne baka baka genç anne şu manada bir şiiri okudu:

"Her yeni eskiyecek ve her şey fena bulacaktır.

Ben de öleceğim, fakat gam yemem, temiz bir çocuk

Doğurdum, dünyaya bir büyük hayır bırakıyorum.”

Bu sözlerden sonra gözlerini bu fâni hayata kapadı. Ümmü Eymen çocuğu alarak Mekke'ye döndü." (Sayfa:31-32)

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
İsmail Aydın
YAZARIN ÖZGEÇMİŞİ

İSMAİL AYDIN KİMDİR?

İsmail Aydın, Hukukçu yazar. Anacığının anlatımına göre koç katımında doğmuş. Koç katımı, Yozgat’ta ekim ayının sonu ile kasım ayının başında olur. Dolayısıyla doğum günü belli değil ama Aydın, doğum günü olarak 29 Ekimi benimsiyor. Koç katımı, döl almak üzere erkek koyunun (Koç) dişi koyunlar arasına bırakılmasına denir.

Peki, hangi yılın koç katımı? O da belli değil. 1950 olabileceği gibi 1949’a da ihtimali var. Her nasılsa nüfusa 08.02.1953 D.lu olarak tescil edilmiş. Yaşı küçük diye ortaokula kabul edilmemiş, bu defa da mahkeme kararıyla, ay ve gün sabit kalmak üzere 1950 olarak tescil edilmiş. İsmail Aydın, doğum gününün bile doğru dürüst kayıt altına alınamayışını, okur-yazar olmayan tolumun  “hal-i pürmelâli” olarak niteliyor.

İsmail Aydın İlkokulu Sorgun’a bağlı Temrezli köyünde, ortaokul ve liseyi Yozgat’ta okudu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1977 yılında mezun oldu. Yedek subay olarak yaptığı askerlik görevinden sonra Sorgun’da altı yıl avukatlık yaptı. Ekim 1986’da Diyarbakır / Bismil’de Noter oldu. Kastamonu/Tosya, Bolu ve Ankara’da çalıştı, 2015 Şubatında emekliye ayrıldı.

İsmail Aydın çilekeş Anadolu’nun yanık sesi olarak çıkıyor karşımıza. Türkiye’mizin karşı karşıya bulunduğu sorunlara ilişkin çözüm önerileri sunuyor. Üzerine titrediği kesim Gençlik. Ağırlıklı olarak üzerinde durduğu sorun Eğitim.

İsmail Aydın, fakülte yıllarından itibaren yazı hayatının içinde oldu. İlk gençlik yıllarıyla beraber memleket meseleleriyle ilgilendi. Tartışmalı radyo ve televizyon programlarına katıldı. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazıları yayımlandı. Şubat 2013’ten beridir, internet ortamında yayın yapan Ana Haber Gazete’de yazmaya devam ediyor.

Meteorolojinin Sesi Radyosu’nda 2013-2016 yılları arasında yayınlanan Kıssadan Hisseler Programı’nın yapım ve sunuculuğunu üstlendi. Türkiye Noterler Birliği’nin Meslekî Forum Sitesi’nde anılarını yazdı.

Ağustos / 2016’da “Batı’nın Gücü Nereden İleri Geliyor?”, Kasım 2016’da “Yeniden Yükselişe Doğru”, Şubat 2017’de “Umut Ülke Türkiye”, Mayıs 2017’de “Bir Noterin Anıları”, Ağustos 2017’de “Kaybettiklerimiz”, Ocak 2018’de “Kıssadan Hisseler”, Mart 2018’de “Niçin Akif? Niçin Safahat?” isimli kitapları yayımlandı.

Yazı hayatını ve kitap çalışmalarını sürdüren İsmail Aydın evli ve dört çocuk babasıdır.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya