1963'de Kıbrıs'taki cinayetlere karşılık vermek üzere, Türkiye tarafından, Kıbrıs'ta bazı yerlerin bombardıman edilmesi ve Türkiye'nin bir savaş uçağının düşürülüp, yaralı olarak ele geçirilen Cengiz Topel isimli bir pilot yüzbaşının işkenceler altında öldürülmesinden sonraki günlerde.. Dönemin Amerikan Başkanı L. Johnson'un Başbakan İsmet İnönü'ye bir gizli mektubundan bahsediliyordu, çok yüksek tirajlı fısıltı gazetelerinde..
Sonunda bu mektub, matbuata sızdırıldı.. 'Johnson Mektubu' diye bilinen bu mektupta, Türkiye'ye, -kısaca-, 'Eğer bu siyasetinizi devam ettirirseniz, limanlarınızı, barajlarınızı, sanayi bölgelerinizi, fabrikalarınızı, ana yollarınızı, köprülerinizi bombardıman ederiz..' diye kaba ve barbarca tehditler yağdırılıyordu.
Konunun bir de istihbarat yönü vardı.. İnönü diyordu ki, 'En mahrem konuları Bakanlar Kurulu'nda konuşuyoruz; toplantı bittiğinde, Amerikan B.Elçisi'nin benimle görüşmek üzere beklediğini bildiriyorlardı ve kabul ettiğimde de, biraz önce Bakanlar Kurulu'nda gizlice görüştüğümüz konu hakkında bilgi almak istediğini görüyordum..' Yani, mahrem bir konu konuşamaz hale gelinmiş.
Matbuat'ın 'seçkin kalemleri', 'Yahu, bir Kıbrıs için, 24-25 milyonluk Türkiye'yi mi harcayalım? Amerika'dan gelecek buğday gemileri gecikince, 'Aç kalacağız diye ödümüz patlıyor..' şeklinde yazıyorlardı..
İsmet İnönü, zevahiri kurtarmak için, Johnson'a bir cevap yazmış ve, 'Gerekirse, dünya yeniden kurulur ve Türkiye de o yeni dünyada yerini alır..' şeklinde bir cümle kurmuştu..
Ama, Meclis'te 1965 bütçesi reddedilmiş ve Hükûmet otomatik olarak düşmüş, İnönü de 'yeni kurulacak dünyada..' olmasa bile, Türkiye iç siyasetinde oluşan yeni dengelere göre muhalefetteki yerini almış ve S. Demirel de henüz Meclis'te m.vekili olmadığından, başbakan olamadığı için, 8 ay sonra yapılacak olan seçimlere kadar Suad Hayri Ürgüplü başbakanlığa getirilmişti.
12 Mart 1971 Askerî Darbesi'nden sonra ise, Amerika, darbecilere Haşhaş Ekimi'ni yasaklatmış ve amma, 1973 sonunda kurulan Ecevit- Erbakan ortak hükûmeti bu yasağı kaldırmak istediğinde, Amerika'nın Türkiye'yi, 'İstanbul'daki Sultan Ahmed Câmii'ni bombardıman ederiz..' diye tehdit ettiğini bizzat Ecevit açıklamıştı.
Evet, bütün o günler yaşandı, ama, şimdiki yeni nesiller bunları masal zannederler,
Bunları niye mi anlatıyoruz?
Tayyib Bey, geçen gün, bir satranç oyuncusu dikkatiyle, hareket ettiklerini ifade ediyordu. ama, açıktır ki, satranç oynayan elbette ve sadece Erdoğan değil.. Amerika da satranç oyununda, Rusya da; başkaları da..
Nitekim, Yunanistan'ı NATO savunma programları dışında kendi koruması altına alan ve Türkiye'ye 'gözdağı' vermeye çalışan Amerikan emperyalizmi, Kıbrıs'ın tamamının hükûmeti olarak kabul ettiği Güney Kıbrıs'daki Rum Yönetimi'ne, -çatışmaları ve gerilimleri düşürmek için- yıllardır uyguladığı 'silâh satış yasağı'nı kaldırdı. Çünkü, gerilim ve çatışmanın tırmandırılmasını gerekli görüyor.
Yunan Başbakanı Miçotakis, Amerika Kongresi'nde 3-4 ay öncelerde yaptığı konuşmada 'Erdoğan'ın Osmanlı İmparatorluğu hayalleri peşinde olduğu'nu ve 'Helenizmin Kıbrıs'daki 48 yıllık acılarını dindirmek zamanı geldi' demişti.
Üstelik, Amerika, Türkiye'ye 'F-35 savaş uçakları'ndan satmak için, bedeli olan 1,5 milyar dolar'ı yıllarca önce peşin almasına rağmen, o uçağı satmamış, aldığı o parayı da iade etmemiş; sonunda daha eski model olan F-16'yı verebileceği üzerinde anlaşmaya varılmıştı. Ama, onu da vermekten kaçındı uzun zaman.. Bunun üzerine Tayyib Bey, 'Benzer rolü üstlenecek savaş uşağını başka ülkelerden de alabiliriz..' deyince.. Geri adım atar gibi yapıp, 'satalım' dediler.. Ancak, bu kez de, 'Bu uçakların Yunanistan'a karşı kullanılmayacağını taahhüd etmesi' şartı getirilmek istenince, Türkiye de, 'böyle şartlı satışları kabul etmeyiz' deyince, Amerikan Senatosu şimdilik o şarttan da vazgeçmiş bulunuyor. Çünkü, Türkiye'yi kendilerinden tamamen uzaklaştırmanın Rusya'nın lehine olacağını düşünüyorlar.
Amerika, üstelik de Biden'ın ağzından, 'Amerikan menfaatlerine zarar veren Erdoğan'ın Türkiye'de demokratik yollarla iktidardan uzaklaştırılması için muhalefetle işbirliği yapmalıyız..' demişken; şimdi, Amerika'larda iktidar arayan Kılıçdaroğlu, 'Biz Ukrayna-Rusya savaşında, Ukrayna'nın yanında olmalıyız..' diyerek Amerika'ya, 'Senin istediğin iktidar biz oluruz' mânâsında göz kırpmış oluyor.
Başkan Erdoğan ise, Ukrayna ve Rusya'yla, ikisiyle de komşuluk hukukuna riayet ederek ve amma, Rusya'nın 'oldu-bitti' ilhaklarını kabul etmediklerini Rusya Başkanı Putin'e de açıkça söyleyen bir şahsiyetli siyaset takib ediyor.