Peygamber efendimizin, "Sesin güzelliği Kur'an'ın süsüdür" (Heysemi, M.Zevaid, 174/7)
anlamında bir hadis-i şerifi vardır.
Bizim için Kur'an'a göre yaşamanın canlı bir hayat örneği olan Peygamberimizin her sözü ve her sünneti, başımız-gözümüz üstünde baş tacımız olmalıdır. Yüce Allah, hayat rehberimiz olan kitabı Kur'an-ı Kerim'de, "Andolsun ki Allah'ın resulü sizin için en güzel örnektir" (Ahzab, 21) buyuruyor.
Böyle inanıyoruz da, O'nun birçok sözünü ve sünnetini yeterince yerine getirmiyoruz.
Bu ihmalin en çarpıcı örneğini, günde beş defa, beş vakit, bütün camilerimizde okunan ezanlarda görüyoruz. Güzel sesinin ahengine kapılan birçok müezzinlerimiz, ezandaki "nağme" ruhsatına kapılarak ezanı, dini bir "çağrı ve ilan" özlliğinden çıkarıp istedikleri tarzda okuma keyfiyetine sokmaktadır.
Hele bir de, yetersizliğini bildiği halde, eksikliğini ruhsuz nağmelerle kapatmaya kalkışan uyanıklar var. Makamsız, kaide ve kuralsız ses kalabalığı ile ölçü tanımaz bu acemiler, yersiz uzatmalar, ruhsuz ve heyecansız sesleri ile ezanı sıradan bir ilana dönüştürnektedirler.
Cami mikrofonları, görevlisi olmayan, ses heveslisi, ezan ve müezzinlik ile kendini takdimi ve tatmini düşünen böylesi meraklılara kesinlikle teslim edilmemelidir. Sevgili Peygamberimizin güzide ashabının şüphesiz hepsi normalde ezan okuyabildiği halde; Peygamber efendimiz bu seçkin görevi, "en güzel şekilde" icra edebilecek, sesi-sedası yerinde ve kabiliyeti müsait olan, Medine'de Bilâl-i Habeşî ve İbn Ümmü Mektûm, Mekke'de Ebû Mahzûre ve Kubâ'da ise Sa'd b. iz el-Karaz gibi yetenekli sahabilere vermiştir. "Neticede bir ezandır, kim okursa biriniz okusun!.." dememiştir! Peygamberimizin bu uygulaması gösteriyor ki, müezzinlik görevinde mutlaka "yetenek" aranmalı ve bu görevin teslim edileceği kişiler , sesi ve sedası ile özel eğitimden geçilmelidir.
Makamına uyularak güzel sesle okunan bir ezanı, yurdumuza dışarıdan gelen yabancı gayri müslim turistlerden şevk ile dinleyip etkilenerek birçoklarının müslüman olduğunu düşünürsek; bu kutsal görev, "baştan savma, gelişigüzel" kabilinden icra edilecek bir vazife değildir. "Nefreti makamda okunan ezanların" da insanları ürkütüp ezandan soğutarak camiden kaçıracağı unutulmamalıdır.
Camilerimizde imamlarımızın görev yaptığı "mihrap ve minber" kadar müezzinlerimizin görev yaptığı "mahfeller" de mukaddes ve mübarektir. İmamet görevine nisbetle ta'li, (ikinci derecede) bir görev olarak düşünülmemelidir. Diyanetimizin ayrıca "müezzinlik kadrosu" tahsisinin anlamı da budur.
Üstelik, baştan sona cami içinde icra edilen "imamlık" görevi, camiye gelen cemaate hitap ederken; müezzinlik görevinin, "camiye seyrek gelen müslümanları da camiye çağırdığı" düşünülürse, bu görevin hitabı ve muhatabının daha geniş ve daha kapsamlı olduğu anlaşılacaktır.
Peygamber Efendimiz hadis-i şeriflerinde, "Müezzinleri, müslümanların namazlarının emini (
güvencesi) olarak nitelendirilmiştir (İbni Mace, 712).
Böylesi önemli bir görev, ehil olmayan nağme düşkünü acemilerin yapabileceği bir iş değildir.
Cemaat topluluğunda sesini duyurmak için nefes tüketen nağme meraklıları, kendilerini kaside ve ilahilerde istedikleri kadar ve istedikleri şekilde eğip bükerek tatmin edebilirler.
Lütfen, Allah için; ezanlarımız nefreti nağmelere kurban edilmesin !