Evet, Hz. Peygamber savaşmıştır. Ama ne zaman? Savaş kaçınılmaz olduğu zaman ve savaşma gücünü kendinde gördüğü zaman.
Dahası var. Mekkeli Müşriklerin menfî tutumlarında hiç bir gevşeme olmaz. Efendimize ve Müslümanlara Mekke’de yaşama hakkı tanımazlar.
Sizin düşmanlarınız olsa, size doğup büyüdüğünüz şehirde yaşama hakkı tanımasalar. Sizin canınıza kasdetseler. Bütün bunlara karşı sizin de kendinizi savunma imkânınız olmasa, kahramanca çarpışmanın da bir sonuç vermeyeceğini düşünseniz; böyle bu durumda başvuracağınız en son çare nedir? 0 şehri terketmek değil midir? Başka bir yere, uzak bir şehre yerleşmek değil midir? Evet, en akıllı yol budur. İşte Efendimiz de onu yapmıştır. Mekke’den Medine’ye hicret etmiştir.
Bu defa düşmanlarınız sizi gittiğiniz şehirde de rahat bırakmasalar, sizi orada da yok etmek üzere üstünüze üstünüze gelseler, onları engelleyen bir güç de olmasa; bu şartlarda mütemadiyen yer mi değiştirirsiniz yoksa savaşır mısınız? Üstelik yanınızda hatırı sayılır bir gücünüz de varsa... Savaşırsınız değil mi? Evet. İşte Efendimiz de onu yapmıştır. İslam’ın Cihad anlayışı budur.
Mekkeliler, Hz. Peygamberi, Medine’deki Müslümanları ve dolayısıyla İslâm’ı yeryüzünden yok etmek kasdıyla Medine’ye üç defa saldırmışlardır. “Güçleri yeterse, dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler.” (Bakara, 2/217)
Bedir, Uhud ve Hendek... Kahraman Peygamber Mekkeli müşriklerle yapılan bu üç savaşın üçünde de hazır bulunmuş, Uhud’da yaralanmış, Hendek savunmasında ise taş kırarak hendek kazmıştır. Bu savaşlardan Mekkeliler istedikleri sonucu alamamışlar, hatta Hendek, onların Hz. Peygamber’i ve İslâm’ı yok etmek üzere harcadıkları çabaların son mezarı olmuştur. Medine dönemine ait olmak üzere, Efendimizin, Mekkeli müşriklerden başka Yahudilerle, Hıristiyanlar ve münafıklarla mücadele etmiş olduğunu da hatırlatmakla yetiniyoruz.
Ve nihayet bu çetin mücadelelerin sonunda, 23 yıl gibi kısa bir zamanda putperestlik yıkılarak o "vahşiler sürüsünden" medeni bir toplum inşa edildi. Cenab-ı Allah Peygamberine yardım etti ve bu suretle dini olan İslâm’ı galibiyete mazhar kıldı. Şu noktayı da önemle kaydedelim: Hz. peygamber, yaptığı her bir mücadelenin sonunda elde ettiği başarıların yalnız Allah’a ait olduğunu her fırsatta söylemiş, bunlarla asla böbürlenmemiş, kimseye çalım satmamıştır.
MEDENİ TOPLUM
Medeni toplum belli esaslar, belli kurallar dâhilinde kurulmuştur. Her toplum belli kuralların, belli ilkelerin, belli kabullerin eseridir. İslâm toplumuna ait esaslar, Allah’a ortak koşmamak, insan sevgisi, eşitlik, sosyal adalet, iktisadî adalet, doğruluk, dayanışma v.b. kurallardır. Böyle bir toplumda her türlü haksız kazanç – ki buna kazanç bile denmez- vurgun, soygun, yağma, hortumlama yasak; tefecilik, gasp, fırsatçılık, stokçuluk, ihtikar yasak; ırk ve renk ayırımı, insanların birbirlerine üstünlük taslamaları yasak, kan davası yasak, gayrı meşrû ilişki yasak ve daha neler neler yasak... Eh! Bu kadar yasak Ebu Cehil gibi inkârcıların, Abdullah b. Übey b. Selul gibi münafıkların işine gelir mi? Elbette gelmez ve gelmeyecektir.
Çalışmamızın başında, "Peygamber niçin bir melek yahut başka bir şey değil de bir insan?” demiştik.
Evet! İşte yukarıdanberi görüldüğü gibi peygamber ancak “bir beşer,” (Kehf, 18/110)
Peygamber bir melek olsaydı, 23 yıl gibi kısa bir sürede elde edilen yüksek başarıya insanlar rahatlıkla itiraz ederlerdi. “Bu kadar meşakkate, sıkıntıya dayanmak insanın harcı değil, bunlara ancak bir melek dayanabilir” diyebilirlerdi. Ve böylece bir meleğin insanlar tarafından örnek alınması zor olurdu.
Ne tuhaf! 0 günkü insanlar da “peygamber niçin bir melek değil de bir insan?” diye itiraz ederlermiş. Peygamberin bir insan olması, insanlık için bir nimettir. Peygamber, insandan başka bir yaratık olsaydı, bu, insanlık adına büyük bir şeref olmaz ve genel toplum için o kadar istifadeye uygun bulunmazdı. Örnek alınsın, rahatlıkla takibedilsin diye insanlığa "Ancak ben de sizin gibi bir beşerim” diyen bir peygamber gönderilmiş.
Hz. Peygamber’in çektiği çilelerden, maruz kaldığı baskılardan ve bütün bunların sonunda elde ettiği başarıdan söz açıldığında yukarıdakine benzer bir itirazla karşılaşıyordunuz: "Canım o bir peygamber.”
Evet ama işte o bir insan. Peygamberin bir insan olmasının sırrı, yukarıdanberi bir kısmını aktarmaya çalıştığımız mücadelenin içinde yatıyor. Cenab-ı Allah, bir insan olarak Peygamber örnek alınsın istiyor, Siz de Onun gibi çalışın, çabalayın, "canım o bir peygamber" deyip de meydanı terketmeyin, mücadeleden yan çizmeyin diyor.