“Lütfen Bana Yardımcı Olur musunuz?” başlıklı yazı, Türkiye Noterler Birliği Meslekî forum portalında yayınlanınca değerli okur ve meslektaşlarımın yüksek ilgisiyle karşılandı. Olay, sembol anlamında mevcut ticarî anlayışı eleştiren basit bir turşu alış verişiydi. Yazıyla görüş bildirenler yanında, telefonla arayarak hem yazıyı değerlendiren hem de sağlık-sıhhatimizle ilgilenen okurlarım oldu. Ufuk açıcı yorumlar aldım. Bütün okurlarıma buradan teşekkürlerimi sunuyorum.
Her şey insanla başlar ve insanla biter, görüşünden hareketle, “Ne oldu bize, neyimizi kaybettik?” diye sormuştuk. Çünkü olanları kabullenemiyorduk.
Yorumların ışığında şöyle düşünelim izninizle. Bir an için insanı insan yapan temel değerleri insandan söküp alalım. Sözgelimi; vicdanını söküp alalım, acıma duygusunu söküp alalım. Feragat duygularını yok edelim. Fedakârlığı, yardımlaşmayı, paylaşmayı, dayanışmayı yok edelim. His dünyasını tahrip ederek sevme duyusunu ve saygıyı yok edelim; şefkat ve merhameti ciğerinin ta derinliklerinden söküp alalım. Kardeşlik ve akrabalık bağlarını koparalım; komşu haklarını, arkadaşlık ve vefa duygusunu yok edelim. Zihninde ve gönlünde hak, hukuk ve adalet namına ne varsa hepsini söküp alalım ve oralarda bunlardan en ufak bir kırıntı dahi bırakmayalım. Bu insan tipinin üzerindeki hukukî denetim baskısını da kaldıralım. Peki, şimdi soralım: Kimse görmez, kimse bilmez, kimse duymazsa artık bu insan ne yapmaz?
Yetmez, bunun için ondan Allah korkusu, utanma duygusu ve ahiret inancını da sıyırıp alalım. Böylece yapıp ettiklerinden dolayı hesaba çekilme endişesi sıfırlanmış olsun. Bakalım geriye ne kalacak?
Kanımca, geride kalacak olan tam bir canavardır. Hırs küpü, ruhsuz bir canavar! Sanki sürüye dalmış bir aç kurt gibidir. Keşke onunla kalsa diyeceksiniz ama ne yazık ki, bedenden alınıp yok edilen insanî değerlerin yerini bu defa nefsanî arzular işgal ediyor. Heyhat! Hayvan fıtratın dışına çıkmazken, nefsanî arzuların esiri olmuş o insan artık aşağıların aşağısına yuvarlanıyor ve hayvandan da daha aşağı derekelere düşüyor.
Değerli okurlarım, her gün yüz yüze kalarak boğuştuğumuz sorunların temelinde kanımca böyle bir insan tipi yatıyor. Değerlerimiz, değer yargılarımız yok edilmiş. O sebeple ortalık riyâdan ve müraîden geçilmez olmuş. Özelde ülkeyi, genelde dünyayı bu insan tipi kasıp kavuruyor. Nezihini tenzih ederek söyleyelim, demokrasi, insan hakları, çevre v.d. nutuklar sanki müraîlerin riyâsından ibaret. Ve yine o sebeple dünyayı gücü elinde bulunduran yeni Nemrutlar (Tanrılık iddiası), yeni Firavunlar (Siyasi güç) ve paraya hükmeden yeni Karunlar (Ekonomik güç) işgal etmiş.
Hukuk Fakültesi birinci sınıfta iken ya Roma hukuku, ya İktisat dersinde ya da her ikisinde okuduğumuz bir cümle şöyle idi: Homo Homini Lupus. (İnsan insanın kurdudur.) İktisada Giriş ders kitabının kapağını açtığımızda okuduğumuz ilk cümle de şu idi: Ekonomi ahlâk kuralı tanımaz. Bunları hayatın temeline yerleştirirsek ne kalır geriye? Takdir değerli okurlarımındır.
Peki, bu hep böyle gider mi? Çalınan değerleri yerlerine iadeyi hedefleyen, kötüler ve kötülüklere karşı yürütülecek zor fakat o nispette şerefli bir mücadele mi, yoksa başımızı öne eğip teslim olmak mı? Hangisi? Takdir yine değerli okurlarımındır.
Değerli okur ve sevgili meslektaşlarım, böylece geldik bir yazının daha sonuna. Yeni bir konu ve yeni bir yazıyla yeniden buluşuncaya kadar yüreğinizden sevgi, yüzünüzden tebessüm eksik olmasın.
Not: Bu yazı aynı gün Türkiye Noterler Birliği Meslekî Forum portalında yayımlanmıştır.
Değerli okurlarımın mübarek kandillerini tebrik eder, sevgi,saygı, ve selamlarımla güzel günler dilerim.