Özgürlük anlayışı daha çok aydınlanma ile gündemimize girmiş bir terimdir. Aydınlanma ile daha çok feodal yönetimlerin baskılarından kurtulmak için bayraklaştırılan, hümanizm ve rasyonalizm hızını alamayarak her alanda/her kapıyı açan bir maymuncuk gibi özgürlük kelimesini türetti. Özgürlük; önceleri feodal yönetimlerin esaretinden kurtulmak için kullanılırken, günümüzde bireyleşen insanı her türlü faydaya/hazza ulaştıracak sihirli kelime oldu. Bizim medeniyetimizde öncelikli gaye bireysel fayda/haz yerine “İNSANI YAŞATMA” olduğundan özgürlük yerine, insan/kul hakları ön plandaydı. Bunlar insanların Batı’da olduğu gibi keyfince yaşamasından farklı olarak; “Aklın, canın, malın, inancın ve neslin korunması” olarak tanımlayacağımız karşılıklı insan haklarıydı. Bu hakların aslı daha çok insan ve toplum hayatının korunmasını öncelemekle beraber, insan özgürlüğünün sınırlarını da tanımladığı açıktır. Nasıl bir insana zarar vermek özgürlük değilse, insanın kendisine zarar vermesi de özgürlük olamaz. Batı Medeniyeti günümüzde, insanı tüketime zorlayan Faydacılık Felsefesine dayandığından özgürlüğü; bireyin faydaya/hazza ulaşacak, her türlü engeli/ahlaki kuralı aşmak için maymuncuk gibi kullanmaktadır. Kapitalizmin birinci önceliği insanı/toplumu yaşatmak olmadığından, elde edilecek hazın/faydanın, insan ve toplum hayatına verecek zararını düşündüğü yoktur. Yani sigara, alkol, uyuşturucu tüketmek, toplumun temeli aileyi korumak vs. özgürlük konusu olamaz. Zaten kendileri de bu gibi şeylere sınırlayıcı kurallar koymaya başladılar. Kimse “Özgürlük var ben intihar etmek istiyorum” diyemez.
Özgürlük dilediğini yapmak değildir. Gerçek veya bağımsız özgürlük anlayışı, sadece hak ettiğini yapabilmektir. Bu durumda, düzenlenmiş haklar çerçevesinde hareket etme zorunluluğumuz vardır. İnsanı yaşatmak dediğimiz bu hakları korumak ve insana sağlamak adaletin/devletin görevidir. Adaletin olduğu yerde haklar yerini bulur ve özgürlük sorun olmaktan çıkar. İşte bu yüzden İslam anlayışında özgürlük/eşitlik gibi kavramların yerine, adalet olmazsa olmazdır. Faklı düşünme, inanç konusuna gelince, “Dinde zorlama yoktur” Bakara-256 ayeti, zaten insana farklı düşünme hakkı/özgürlüğü vermektedir ve İslam tarihinde farklı inanç ve ırktaki insanlar bir arada yüzyıllarca özgür yaşamıştır.
Kapitalizm insanı kendine bağlamak/tutsak etmek için kurduğu tuzaktaki en önemli yem özgürlüktür. Kapitalizm özgürlüğü, insanları kendi gayeleri için kullanıp, kendine bağlayarak sömürünün önünü açmaktır. Bu yüzden alacağımız kararlarımızı manipüle eden kapitalizmin özgürlüğüne “Bağımlı Özgürlük” demekteyiz. İşin, aşın, evin, gazın, elektiriğin, suyun, aklın fikrin bir yerlere bağımlıyken gerçek bir bağımsız özgürlükten söz edilemez. Gelelim vereceğimiz kararlarımızdaki Bağımsız Özgürlük nedir, hangi şartlarda insan özgür olur onu anlamaya. İç veya dış herhangi bir etki altında olmadan ve yeterli bilgi sahibi olduğumuz konularda aldığımız kararlarımıza Gerçek/Bağımsız Özgürlük denir. Şimdi gerçek özgürlük ne işe yarar ve ne kadar özgürüz, biraz düşünelim.
Mutlak Özgürlük sahibi miyiz?
Gelelim hakkımız olan gerçek yani bağımsız özgürlük anlayışına. Özgürlük bir şeylerden bağımsız olmak ve kendi hür irademizle kararlar alıp faaliyetler yapmak değil midir? Peki, insan, hiçbir şeye bağımlı olmadan varlığını sürdürecek mutlak özgürlük sahibi midir? Öncelikle kendi fiziksel varlığını sürdürmek için her insanın bağımlı olduğu ihtiyaçları vardır. Havaya, suya, gıdaya, uyumaya vb. bağımlı olduğumuz ihtiyaçlarımız vardır. İhtiyaçlarımız ve ekonomimiz birilerinin hâkimiyetindeyse ne kadar bağımsız oluruz ki? Aklımız fikrimiz, işimiz aşımız bir takım yönlendiricilerin etkisinden ne kadar özgür oluruz ki? Öyle kafamıza göre takılmakla özgür olunamaz. Mutlak özgürlük; bir Tanrı gibi SAMED olmak, yani ezeli ve ebedi olarak, varlığımızı hiçbir şeye bağımlı olmadan sürdürmek değil midir? Bireyleştirilerek tanrılaştırılmaya çalışan insan bunu iyice görmelidir. İnsan, varlığını sürdürmekte bir yerlere bağımlı olduğu gibi, eninde sonunda da ölümlüdür de. Ölümlü insan için mutlak bir özgürlükten söz edebilir miyiz? Varlığımızı sürdürebilmek için ne kadar çok şeye ihtiyacımız varsa, o kadar çok bağımlı ve o kadar çok özgürlüğümüz kısıtlı değil midir? Peki bizi ölüme sürükleyen şeyleri yapmak veya sağlığımıza zarar verecek şeyleri yapmak ne kadar özgürlüktür? Özgürlük için birinci şart hayatta kalmak, yani hayati ihtiyaçlarımızın temini değil midir? Peki bizi ölüme sürükleyen şeyleri yapmak veya sağlığımıza zarar verecek şeyleri yapmak ne kadar özgürlüktür? Ayrıca, başka bir insana zarar vermek özgürlük müdür? Mesela trafik kurallarına uymak gerekir mi? Gerekir; çünkü hem kendimize hem de başkalarına zarar vermiş oluruz. Bu konuda da kurallara uyma zorunluluğumuz var. Yani insan davranışlarını sınırlayan sadece hayati ihtiyaçlarımız değil, içinde yaşadığımız toplumsal kurallar da özgürlüğümüzü sınırlamaktadır. Bu yüzden insan için mutlak özgürlük diye bir şey olamaz. Yani hem kendimiz için hem de başkaları için hayatın devamını sağlayacak kararlar almamız/davranışlarda bulunmamız özgürlük için şarttır.