Siyasi partiletimizden "İyi Partinin" politikalarını, kurulduğu günden bugüne kadar desteklemiş biri, kesinlikle değilim.
Ancak; şimdilerde bu partinin Sayın Genel Başkanı Akşener'in, "6'lı masa olarak" da adlandırılan Millet İttifakından ayrıldıklarını açıklaması üzerine, bu Genel Başkanın ittifaka katılımından bugüne kadar söylediklerini, CHP sempatizanı yazarlar-çizerler ve politikacılar insafsızca eleştirmeye başladılar. Bunlar, geçmişten bugüne söylenenlerin kaydını tuttukları "kara defterlerini" açıp yazdıklarını gündeme getirmek suretiyle ELEŞTİRİ kampanyasına giriştiler.
Ancak, bu eleştiri konularından biri var ki bu konu, "muhalif-muvafık" hiç kimsenin ağzına almaya cesaret edemediği; kıyısından-köşesinden değinmek isteyenlerin de çocuksu bir ikaz ile "C I S S S!.." denilerek uyarılmak suretiyle ağzından kapılıp kapatılarak susturulduğu "sakıncalı(!)" bir konudur.
Kendilerince "netameli" olan bu konu, CHP'nin Sayın Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "ALEVİ" olduğunun gündeme getirilmesidir.
Türkiye'mizde Din ve vicdan özgürlüğü anayasamızın 24. maddesine gereğince "anayasal bir hak" olduğuna göre; bunu dillendirmenin sakıncasını anlamış değilim. Herkes tuttuğu futbol takımının bile adını açıklamaktan; siyasi partisini söylemekte; hobilerinden bahsetmekten onur duyarken; dini mezhebini açıklamaktan neden çekinir? Açıklamanın bir mahsuru varsa, saklı tutmanın da bir sakıncası yok mudur? Medem yasal bir haktır, niçin açıklanması yasak oluyor.
Bizim inancımıza göre, "ayıp ve günah" olan şeyler saklanır (Nisa. 148). Bir kimsenin dinini ve mezhebini açıklasında ne gibi bir ayıp vardır? Esasında ayıp olan, "takiyye" yaparak bunu gizlemektir. Herkesten önce Sayın Kılıçdaroğlu "Alevi olduğunu" kendisi, göğsünü gere gere açıklamalıdır.
Bu konuyu siyasi açıdan değerlendirecek olursak; aslında devlet yönetimine talip olan kişilerin kimlikleri, en ince noktalarına kadar, bütün detayları ile açıklanmalıdır. Böylece millet, devletini teslim edeceği kişiyi her yönüyle tanımalıdır.
Laik anlayışla hazırlanan anayasamızın ilgili maddelerinin zırhına sığınıp, "bir kimsenin dini kanaat, mezhep ve meşrebini karıştırmayı" yasak kabul etmek, kimin işine geliyor ?
Kişiyi tanımada, dininin mezhebinin anayasaya aykırı görülmesi kimin anlayışıdır?
Gerçekte "dini düşünce ve felsefi kanaat", insanın iç dünyasının dışa yansıyan şeklidir. "İnsanı tanımak" demek, dış şekli ile boyu-bosu, kaşı-gözü, kilosu ve kıyafeti ile tanımak demek değildir? Böyle bir tanıtımın ne faydası vardır?
Tanımda ölçü böyle ise, o zaman siyasetçileri yakışıklı mankenlerden seçelim.
06.03 2023
Kemal CENGİZ
Emekli Müftü