Son yıllarda, Çanakkale destanı’nın anlamının ve ruhunun yok edilmeye çalışıldığına dair çok alametler belirdi...
Çanakkale’de biz yedi düvele karşı niçin ve hangi ruhla savaştık?
Bu meselenin genç kuşaklarımıza sekülerize edilmeden, içi boşaltılmadan çok iyi anlatılması gerekir. Çanakkale destanının sadece bizim varlığımızı, bağımsızlığımızı değil İslâm’ın geleceğini ve bütün Müslümanları ilgilendiren bir direniş, diriliş ve varoluş mücadelesi olduğu iyi anlatılmalı çocuklarımıza…
AYDINLANMA ÇAĞI NEDEN KARARTMA AĞI?
Düşünsenize… İslâm, ilk asrında üç kıtaya yayılıyor… Dünya, üç kıtadan ibaret. Ne üç kıtası! İki katadan ibaret hatta: Asya ve Afrika. Avrupa, daha sonra kıta olarak adlandırılacak… Çok sonraları, yakın zamanlarda, bir kaç asır öncesinde ancak! Batılıların dünya üzerinde hâkimiyet kurmaya başlamalarından sonra.
Dünya medeniyetler haritasında kıta olarak Avrupa 18. yüzyıldan yani Aydınlanma çağından itibaren yerini almaya başlıyor… Aydınlanma çağı, tam bir karartma operasyonu gerçekleştiriyor ve her şeyi, -tarihi bile!- Avrupa-merkezci perspektiflerle anlatıyor bütün dünyaya!
Avrupa, Asya’nın uzantısı bir “havza”, bir kara parçası iken, dünyanın ve her şeyin kendisine göre yani Avrupa-merkezci veya Batı-merkezci olarak açıklandığı bir “kıta”ya, hatta “dünya”ya dönüşüyor!
“Dünya eşittir Avrupa,” formülü üretiliyor. Bütün dünya, bütün medeniyetler, bütün dinler, bütün düşünce gelenekleri izâfîleştiriliyor, değersizleştiriliyor ve tarih dışına itiliyor… Karartma operasyonu değil de nedir bu?
İSLÂM’IN UZUN SOLUKLU YÜRÜYÜŞÜ…
İslâm, İslâm takviminin ilk asrında hem bütün dünyaya yayılıyor hem de bütün medeniyetlerle temasa geçiyor.
İslâm takviminin ikinci asrında kendi ilimlerini tedvin ediyor, diğer medeniyetlerden tevarüs ettiği ilimleri de temellük ediyor yani özümsüyor, kendine malediyor.