Değerli okuyucu:
Çok şükür Rabbim bizi Ramazan Bayramı' na ulaştırdı. Asrın felaketini büyük acılar ve kayıplar yaşadıktan ve Ramazan' ı idrak ettikten sonra Bayram' a ulaştık. Allah' a Hamdolsun.
Bayramlar; yaşanılan meşakkat ve sıkıntıların ardından Rabbimiz' in kullarına bahşettiği sevinç ve sürur günleridir.
Yüce Allah' ımız Kur' anı Kerim' inde; Her güçlükten sonra bir ferahlık olduğu anlamındaki ayetiyle kullarına güçlük zamanlarında sabretmeleri gerektiğini bildirmiştir. Bu nedenle biz Müslümanlar, sabrın sonunda selamet olduğuna inanırız.
Cenab-ı Hak, elbette vaadinden dönmez. Her vaadini eksiksiz yerine getirir.
Kullarını da sözlerinden dönmemeleri konusunda uyarmaktadır.
Sözden dönmekten; diğer iki alameti, emanete hıyanet etmek ve yalan söylemek olan münafıklıktan kaçınmamızı emrediyor.
Peki biz verdiğimiz sözleri tutuyor muyuz?
Verdiğimiz sözleri zorunlu haller dışında tutma konusunda ne kadar duyarlıyız?
Şehadet getirip Müslüman olduktan sonra, Müslümanlığın icaplarını ne kadar yerine getiriyoruz?
Değerli okuyucu;
İslâm Dini' ne girmekle; Dinimizin bizlere yüklediği mükellefiyetlere uymaya söz vermiş oluyoruz.
Bunlar; ibadet, muamelât, muhakemât ve tebliğle ilgili mükellefiyetlerdir. Bu yükümlülüklerimizi ne kadar yerine getirdiğimize ilişkin olarak toplumumuzun geneli bazında bir değerlendirme yapmak istiyorum.
İbadetle ilgili olanlar; hemen hepimizin bildiği, oruç, namaz, hac, zekât ve kelime-i şehadettir. Bu yükümlülüklerimizi hakkıyla ve layıkıyla yerine getirmediğimiz meydanda.
Muamelâtla ilgili sorumluluklarımız ise; dünyevi işlerle ilgili eylemlerimizde, dürüstlüğe, hakkaniyete, adalete, nezakete, cömertliğe, israftan kaçınmaya, işimizi en güzel şekilde yapmaya, hakkımıza razı olmaya, başkalarının sınırlarını geçmemeye riayet etmeye, öz bir ifade ile, manevi medeniyet ilkelerine uymaya özen göstermemiz gerekiyor. Bu konuda da toplum genelinde ne kadar duyarlı davrandığımız ortada.
Muhakemâtla ilgili olarak; bir yargılamada taraf olduğumuzda, yargı mercileri Allah' ın hükmüne ne derecede uygun karar veriyorlar ve biz hakkımızda Allah' ın hükmüne uygun bir karar verildiğinde, verilen hükme ne kadar boyun eğiyoruz? Bu konuda da ne durumda olduğumuz belli.
Tebliğ görevimizle ilgili olarak; Tebliğ görevinin gereği olan, siyaset ve gerektiğinde cihada ne kadar hazırız?
Peygamber S.A.S. Efendimizin; İslâm' ı tebliğ ve yaymak için ne çileler çektiğini, nelere sabrettiğini, hangi meşakkatlere katlandığını, bizzat yönettiği savaşlarda canını nasıl ortaya koyduğunu, yaralanıp mübarek dişinin kırıldığını, yine de davasından vazgeçmesinin asla söz konusu olmadığını, "Güneşi bir elime, ayı da öteki elime verseniz davamdan vazgeçmem" diyerek küfre nasıl meydan okuduğunu hiç hatırımıza getiriyor muyuz?
Benim çocukluğumda, hayatında çok sıkıntı, çile çekmiş birisinden söz edilirken: "Şu adam çok siyaset çekti! " diye konuşulurdu. Yani siyaset sözcüğü, çile ile eş anlamlı olarak kullanılırdı. Çünkü halkımız, Efendimizin Din' in tebliği ve yayılması için katlanılan fedakarlıkların, çekilen çilelerin ilmî manada siyaset anlamına geldiğini şuuraltı olarak bilirdi.
Şimdiki literatürde ise siyaset yerini; bize Batı' dan gelen, amaca ulaşmak için her şeyin mubah görüldüğü politikaya bırakmıştır. Uygulamada da politikayı tarifine uygun bir biçimde yaşamaktayız.
Milletimiz' in yarısına yakın bir kısmı açık ve net olarak Vatan, Millet, Bayrak, Din ve Devlet düşmanlarıyla iş birliği içinde olan bir güruhu, türlü bahanelerle destekliyor!
Milletimizin kalan kısmı ise; siyasi tavırlarına ölçü olarak İslâm' ı koymaktan çekinir bir halde, sesini yükseltmekten aciz!
Evet, Müslüman' a yakın tarafın da İslâm karşısında irili ufaklı hataları var. Ama hiç olmazsa, İnanç olarak İslâm' ı işaret ediyorlar. Amelde hatalarının olması siyasi tercihe engel olamaz!
Dinimiz' in emri şu ki; bize en yakın olanı cesaretle tercih etmeliyiz.
Bu noktada tereddüte yer yoktur! Hiçbir sebep ve bahane farklı bir siyasi tavır almamız için geçerli ve yeterli sebep değildir!
Değerli okuyucu;
Toplumumuzun; ibadet, muamelat, muhakemât ve tebliğle ilgili mükellefiyetler yönünden mevcut durumunu irdelemeye çalıştım.
Halimiz böyleyken, Bayram' ı ne kadar hak ettiğimizi sizlerin idrakine arz ediyorum.
Mübarek Bayramımız hayırlara vesile olur İNŞAALLAH
Allah' a emanet olunuz. 20.04.2023
Av. Mehmet AKTAN