Yarın, Mardin Artuklu Üniversitesi'nde önemli bir sempozyum gerçekleşecek. 24. Uluslararası Beytül Makdis Akademik Sempozyumu'nun üst başlığı; 'Akademi ve Siyonizm: Baskılar, Korkular ve İtirazlar' başlığını taşıyor.
7 Ekim'den bu yana Gazze'de yaşanan insani felaket artık ne yazık ki soykırım boyutlarındadır. Sempozyumu, bu büyük dramın insanlık alemine yüklediği sorumluluklarla birlikte düşündüğümüzde, hem akademi hem de siyaset dünyası açısından yükümüz arttıkça artıyor...
'Baskılar, Korkular, İtirazlar'... Sadece bu başlık bile, çağımızın küresel sorunları karşısında cidden güçsüz kalmış, yalnızlaşmış/ yalnızlaştırılmış insanlığın hikayesine işaret ediyor.
Eflatun'dan 2400 yıl sonra, akademi dünyasındaki baskıları, sansürler, yıldırmaları, korkutmaları, sindirmeleri konuşuyor olmamız tam anlamıyla bir paradokstur. Çünkü Gazze dramında şahit olduğumuz pervasız ırkçılık ve yaşanan şok edici vahşet, aslen Batı'nın kendi değerler sistemini sarsmaktadır. Netanyahu hükümetinin hukuksuzluğu ve işlediği suçlar, küresel değerler sisteminin krizi anlamındadır...
Peki akademiler siyonist baskılardan, sansürlerden ne kadar varestedir?
Yazar ve düşünce insanı Roger Garaudy, İsrail'in kuruluşunun dayandığı koşulları anlatırken, bunların sadece siyasi koşullardan ibaret olmadığını söyler. Tarih içinde tekrarlanan yıkım ve göçlerden oluşan ''büyük İsrail anlatısı'nın, son kertesi holocost'tur ve elbette içler acısıdır. Her türlü soykırıma karşıyız. Lakin bu konudaki çifte standartlar dünyada adaletsizlik sorununu pekiştirmektedir.