Gezi Parkı Felsefesini Anlamak
MAKALE
Paylaş
26.08.2024 22:07
550 okunma
Doç. Dr. Şemseddin Kırış

Gezi parkı davasında mahkûmiyet almış bir milletvekilinin durumu ile ilgili meclis oturumunu dikkatle izledim. Bu meselede dini, içtimai açıdan tahlil edilmesi gereken birçok noktanın bulunduğunu müşahede ettim. Konunun yeterince anlaşıldığını ve üzerinde işe yarayacak bir tartışmanın yaşandığını düşünmüyorum. Konunun derinliği ile ilgili yeterli bir farkındalığı İslami endişe sahiplerinde de göremiyorum. 2013 yılı mayıs ayında başlayan ve üç ay süren olaylarda gerçekte ne olmuştu? Olayların fitilini ateşleyen temel dinamikler nelerdi? Kanaatimize göre Gezi Parkı Davası ilahiyatçıların da muhakkak müzakere etmesi ve tartışması gereken bir felsefeye dayanıyordu. Çünkü doğrudan onların alanına giren bir durum söz konusuydu. İlahiyat camiası konuyu derinlemesine ele alıp tartışmadı. 

Gezi parkı davasından mahkûmiyet almış milletvekilinin durumu ile ilgili tartışmaları izliyorum. İslami endişe sahibi akademisyen ve siyasetçilerin bu konuda bir söylem geliştirememeleri üzüntü veriyor. Bu ülkede gündemi maalesef Anadolu irfanı belirlemiyor. Anadolu irfanı çekingen durduğu için meydan kaos ve kargaşadan beslenenlere kalıyor. Gezi parkı eylemcileri gerçekte neyi talep ediyorlardı? Asıl mesele parkın betonlaşmasına duyulan tepki mi idi? Otoriteye karşı itaatsizlik olarak izlenen tezahürün, dini ilgilendiren boyutu neden gözlerden kaçıyor? Olaylarla ilgili sosyal medyaya düşmüş bazı videoları izledim. Reuters ajansı muhabiri Başbakan’a “içki yasağının kaldırılması gerektiğini” söylüyor. Başbakan da tüm ileri ülkelerde petrol ofislerinde alkol satışının yasak olduğunu trafik kazalarına önlem alma ve toplumun güvenliği için bunun zorunlu olduğunu söylüyor. Orantılı güç kullanan devlete sivil itaatsizlik mi? Din ile meselesi olan insanların bu tutumlarını devlete itaatsizlik olarak yansıtmaları mı? Gezi parkını tasvir eden haberler arşivini de inceledim. Açık kaynak metinlerde “toplum içinde öpüşme” tabiri de geçiyor. Allah’a ve dini normlara itaatsizliği ideolojiye dönüştürenlerin toplumsal bir gövde gösterisiydi Gezi Parkı. Zina yasağını kaldırmış bir ülkede dini norm ve ölçülerin yok sayılması adına bir toplumu baskılama hareketiydi Gezi Parkı. Verilmek istenen asıl mesaj devletten ziyade dini değerler taşıyan topluma idi. Gezi Parkı dilinin açıkça telaffuz edilmeyen satır arkasında şu söylemler okunabiliyordu: “Ey dini değerler taşıyan toplum, biz sokakta çıplak olarak da gezebiliriz, ağaçların altında canımızın istediği tüm etkinlikleri de yapabiliriz.” Din utanmanın güzel bir erdem olduğunu vurgular. Din örtünmeyi emreder, içkiyi, zinayı yasak eder. Evli bile olsalar toplum içinde cinsel etkinliği de yasak eder, aile değerlerine tehdit sayar. Konunun dini hassasiyet sahiplerince tam olarak ele alınmayışının bir sebebi de seküler kanunların hâkim olduğu bir ortamda linç edilme riski taşıyan söz söyleme korkusudur. İlahiyatçılar da en çok bundan korkmakladır. Yaptıkları gösteride ‘toplum içinde özgürce sevişmeyi’ talep edenlerin korkusuz oluşlarının en büyük sebebi, yürürlükteki yasaların onları destekliyor olmasıdır. Yürürlükteki yasalar Allah’ın hatırının çiğnenmesi ve dini saiklere göre değil kişinin kendine ve başkasına zarar vermemesini ölçü olarak alıyor. Gezi’cilerin son çıkışlarına dikkat ettiyseniz “yürürlükteki yasaları” arkalarına almış bir dil ürettiklerini görüyorsunuz.

Gezi parkı olayını tekrar hatırlatan meclis olaylarında en çok İslami endişe sahibi milletvekillerinin bir söylem geliştirmelerini aradım, bulamadım. Devlet, yeşili koruma adı altında milletin değerlerine karşı savaş açan topluluklara karşı direnmiştir diyen çıkmadı. Devlet, halkının değerlerini koruma refleksi göstermiştir diyen çıkmadı. Olaylara el koyan ve asayişi sağlayan kolluk kuvvetlerinin yanındayız diyen çıkmadı. Verilen mahkûmiyetlerin toplum vicdanında haklı gerekçelere dayandığını söyleyen çıkmadı. Devletin halkının değerlerini koruması gerektiğini söyleyen çıkmadı.

Son zamanlarda gençliğin seküler yönelimlerinin faturasını geleneğe kesen tavır ve tutuma da işaret etmek isterim. ‘Geleneğin uzantısı din’ gençliği hiç anlamıyor gibi söylemler, kanayan yaraya merhem de teşkil etmiyor. Eskiden sadece gençlere ‘nefsinin istediği her şeyi yapabilirsin’ diyen bir kültür emperyalizmi vardı. Şimdi ‘inandığın her şeyi sorgulamalısın’ diyen bir modernleşmeci ilahiyat altyapısı, çare üretmekten çok yangına körükle gitme işlevi gördü. Deizme karşı yayın yapalım derken kimsenin aklına gelmeyecek şüpheleri gençlerin aklına getirmek de gençliğin sorunlarının çözümü değildi. Sorun kavramı ile gençliğin yan yana getirilmesi de yeterince müzakere edilmiş değildi. Değerlerinden uzaklaşması büyükler için sorun iken gençler için sorun olmayabilir. Dinin teorik bir alana çekilmesi ve modernleşmeyle karşılaşmada başarılı olamadığının dile getirilmesi ilahiyatçının misyonu olmamalıydı. Bu tutum öğrenilmiş çaresizlik ve öğrenilmiş yenilgi psikolojisi inşa etmekten başka ne işe yaradı? Bu arkadaşlar gerçekten hayırlı bir iş yapmak istiyorlarsa Gezi Parkı konusunu neden ele almıyorlar? Gezi Parkı olayları ile ilgili İlahiyat Temel alanında çok sayıda tezler yapılmalıydı. Gezi’cilerin dünya görüşlerini en başta ilahiyatçılar derinlemesine tartışmalıydı. İlahiyatçıların toplum meselelerini ne oranda ele aldıkları tartışılır. Yaşı müsait olanlar hatırlayacaktır, 2013 yılında İlahiyat müfredatında küçük bir değişiklik yapılmış, Tefsir ve Hadis derslerinin saatleri ikişer saat artırılmıştı. İslam Hukuku dersinin ismi Fıkıh olarak değiştirilmiş, tek dönemlik İbadet Esasları dersi iki dönemlik hale getirilmişti. Bu teşebbüs kamuoyuna Felsefe derslerinin önce azaltılacağı sonra kaldırılacağı şeklinde yansıtıldı, bir bardak suda fırtına kopartıldı. Geldiğimiz noktada Felsefe dersleri kaldırılıyor diye vaktiyle ortalığı velveleye verenler, Gezi Felsefesi ile ilgili neden iki kelam etmez? Özgürleşme, bireyleşme, zorunlu eğitim, üretimden koparılmış gençlik, protesto kültürü, göç, iç savaşlar, teknoloji bağımlılığı, yabancı düşmanlığı gibi çağın meselelerinde bir söz söyleme ihtiyacı bulunmaktadır. Felsefe, böylesine toplumu ilgilendiren meselelerde işe yaramayacaksa ne işe yarayacak? Felsefe, bugünü açıklamada işe yaramayacaksa ne zaman işe yarayacak?

Netice itibariyle şunu ifade edelim: Gezi Felsefesi dinin gereklerini uygulamanın zıt kutupsal alanına tekabül ediyor. İnsanın mutlak özgürlüğü sloganı altında Allah’la ilgili olan her şeyin karşısında durmayı amaçlayan bir ideolojik alan var. Kaostan beslenen topluluklar dindarlara toplumsal travma yaşatıyorlar, parmak sallıyorlar. Allah’a ve yasalarına kafa tutarken asıl verdikleri mesaj, kendileri gibi olmayanlaradır. Kendileri gibi yaşamayanlara tahakküm etmek istiyorlar. Otoriteye karşı sivil itaatsizlikleri bahanedir, görünenin arka yüzünde farklı maksatlar sırıtmakta kendini ele vermektedir. İslami endişe sahibi herkes bu konunun farkında olmalı ve net bir duruş sergilemelidir. Hz. Peygamber “utanma duygunu yitirmişsen dilediğini yap” buyurmakla kalmamış, bu hikmetli sözün tüm peygamberler tarafından dile getirildiğini söylemiştir. (Buhârî, Edeb, 78) Utanma duygusuna meydan okuyan, peygamberlerin getirdiği tüm değerleri kendi dünyalarında itibarsızlaştıran bu zihniyete karşı söylem inşa etmeyi ertelemenin anlaşılır ve kabul edilir bir tarafı bulunmamaktadır. 

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya