1950 ile başlayan yenilgiyi İsmet Paşa ve CHP'ye tattıran Demokrat Parti idi. Ama asıl galip, tabii ki milletti. 27 Mayıs bir hilenin adıdır. İnönü: Ben paşayım, sen beni nasıl yenersin, demokrasiye izin verdik diye hemen yenmek mi lazım, hem de iki kere üst üste; bundan böyle oyunun kurallarını değiştiriyorum, dedi ve "CHP+ordu" eşittir iktidar formülünü getirdi. 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı 27 Mayıs darbesine zemin oluşturduğu öne sürülen gerekçeler devreye girecek ve milletten bir 'İnönü rövanşı' daha alınacaktı. "Yeter Söz Milletin" diyenlere "Söz darbecilerin" cevabı verilecekti. Yatakta basmak, şafakta asmak tehdidi boşuna değildi.
Altan Öymen anlatıyor: "İsmet İnönü, Meclis'teki o heyecanlı tartışmalardan sonra CHP grubunun satranççılarından birini karşısına alırdı. Bazen hayli uzun süren bir satranç partisine otururdu Biz gazeteciler o sırada oradaysak, oyunun bir kısmını biz de izlerdik. İsmet Paşa eğer ilk oyun kısa sürerse -ve tabii, kendisi yenmiş olursa- rakibini değiştirir, karşısına başkasını alırdı. Eğer, yenilmişse hemen "rövanş"a geçer, kendisini yeneni en az iki defa arka arkaya yenmeden masadan kalkmazdı. Hatta, kendisini yeneni ikinci defa arka arkaya yenemediği olurdu. O zaman oyunu bırakmazdı. Vakit yemek saatine yaklaşmışsa onu evine yemeğe davet ederdi. Pembe Köşk'e birlikte giderler, yemekten sonra birkaç defa daha oynardı. Evine gitmesine ancak, onu iki defalık yenilgiye uğrattıktan sonra izin verirdi."
Bu şahitlikten çıkarılacak en genel sonuç şudur: İsmet İnönü, yenilgiyi bir türlü hazmedemeyen ve rövanşı almak için her yola başvuracak biridir. Bu hazmedemeyiş partisinin de karakteristik özelliğidir, tohumu İsmet Paşa ekmiştir.
Asıl galip milletti
1950 ile başlayan yenilgiyi İsmet Paşa ve CHP'ye tattıran Demokrat Parti idi. Ama asıl galip, tabii ki milletti. Ancak millete CHP'yi yenme zevki veren DP (Menderes) olduğu için her ikisinin de yenilmesi gerekiyordu. Ne yapıp edip rövanş alınmalı idi; ancak millet bu oyunu en az İnönü kadar biliyordu. İsmet istiyor diye yeniliverecek değildi. Yenilmek için Pembe Köşke gitmeyen bir millet vardı. Acaba millet Pembe Köşke çağrılsaydı; İsmet Paşa iki kere üst üste onu yenilebilecek miydi? Eğer buna inansaydı DP'nin askeri darbe ile yıkılmasına, kendisine on yıl üst üste mağlubiyet tattıran Menderes ve arkadaşlarının idamına karşı çıkardı. Çünkü İsmet İnönü, DP'yi ve Menderes'i kendisi mat etmek istiyordu; hem de iki kere üst üste. Umudu yoktu İsmet Paşa'nın. Yaş da kemale ermişti. Kendi içinden çıkmış, karşısına geçmiş ve iki kere üst üste kendini yenmiş biri vardı karşısında ve onun üçüncü, dördüncü kez yenmesi ihtimal dahilindeydi. Buna çare olarak görülen tek şey de oyunda hile yapmaktı. 27 Mayıs Darbesi işte bu hilenin adıdır. Ben paşayım, sen beni nasıl yenersin, demokrasiye izin verdik diye hemen yenmek mi lazım, hem de iki kere üst üste; bundan böyle oyunun kurallarını değiştiriyorum, dedi ve CHP+ordu eşittir iktidar formülünü getirdi.
Cezayı halka kesti
Bir oyunda bile yenilgiyi hazmedemeyen ve bunun acısını evine yemeğe götürüp, Köşk'ünde iki kez yenmeden mağlubu evine göndermeyen bir siyasi adam ve anlayışla siyaset yapılabilir mi? Elbette yapılamazdı.
Evine gidebilmek için rakibin mahsustan yenilivermesi de yetmiyor İsmet Paşa'ya. İsmet Paşa, askeri darbeye ve Menderes'in idamına sessiz kalmakla – aslında zımnen destek vermekle- sadece eski yol arkadaşlarından almadı intikamını. İnönü asıl intikamı, CHP'yi yenen milletten aldı. Asıl ceza bileti millete kesildi. Darağacına gönderilen üç kişinin şahs-ı manevisinde asıl idam edilen milletti. Altan Öymen devam ediyor: "İsmet Paşa'nın satrancı hakkındaki izlenimlerimin özeti şu: Oyunun başından itibaren, karşı taraf üzerinde bir piyonluk üstünlüğe ulaşmaya çalışıyordu. Bunu sağlarsa, amacı artık, o üstünlüğü değiş tokuşlarla sonuna kadar muhafaza edip kazanmaktı."