Tarihin gördüğü en geniş sınırlara sahip imparatorlukların başında gelen Büyük Selçuklu Devletinin yıkılışı aslında bir adamın, onun karizmatik ve kudretli hükümdarı Sultan Sencer’in de yıkılışının hikâyesidir. Öyle ki, Sencer devletin başına geçtiği zaman bir kriz yaşamakta olan Büyük Selçuklu ayağa kalkmış, o yorulup pes edince de henüz bir devlet için çocukluk dönemi sayılabilecek olan bir asrı ancak aşmış olan Büyük Selçuklu kendiliğinden dağılmıştır. 1040’da Tuğrul ve Çağrı Beyler tarafından kurulan ve 1157’de Sencer yalnızlık ve keder içinde öldüğü zaman kendiliğinden çözülen bu dev imparatorluğun sınırları, yıkılırken bile 10 milyon kilometrekareyi buluyordu. doğuda Çin sınırındaki Issık ve Balkaş göllerine, batıda Marmara denizindeki İznik ile Ege ve Akdeniz sahillerine, Kuzeyde Aral gölünün yukarı kısımlarına, güneyde Arabistan yarımadası dâhil Umman denizi ve Hint okyanusuna uzanan devasa topraklar, deyim yerindeyse, Sencer’in toprağa gömülmesiyle birlikte tarihe karışıp gitmiştir.
Kanlı oyuncak
Selçuk Bey’in Kınık obasıyla birlikte Müslümanlığa geçmesi ve Şamanist Oğuz Yabgu devletine Cend şehrinde isyan etmesiyle temelleri atılan Büyük Selçuklu, onun torunları Tuğrul ve Çağrı bey kardeşlerin ahenkli yönetiminde gerçek anlamda bir devlet olmuştu. Abbasi Halifesi Kâim’in ünlü âlim Mâverdi’yi elçi olarak gönderip Şii Büveyhoğullarından kurtulmak için yardım istemesi ve Tuğrul Bey’in 1055 yılında ordusuyla Bağdat’a girmesi aynı zamanda Türklerin İslam’ın kılıcı ve koruyucusu olmasının da başlangıcı sayılır. Bağdat’ı ve halifeliği kurtarıp Halifenin kızı ile evlenen Tuğrul Bey 1063’te vefat ederken, ardında evlat bırakmadığı için kardeşi Çağrı Bey’in oğlu Alp Arslan hükümdar oldu. 1071’de Doğu Roma ordusunu Malazgirt’te büyük bir hezimete uğratan Alp Arslan, 1072’de, henüz 43 yaşındayken Karahanlı bir kale komutanının suikastıyla öldüğünde Büyük Selçuklu Devleti, doludizgin koşmaya hazır, şevk ve heyecan dolu bir kısrak gibiydi. Onu Alp Arslan’ın adil ve kudretli oğlu Melikşah ile âkil ve dirayetli veziri Nizamülmülk, 20 yıl boyunca hem sınırları genişleterek, hem de devlet sistemi ve bürokrasisini sağlamlaştırarak mükemmel bir şekilde idare ettiler. Ne var ki, 1092’de önce 14 Ekim günü Nizamülmülk’ün bir Haşhaşi suikastçi tarafından katledilmesi, ardından 19 Kasım’da da Melikşah’ın bir av sonrası zehirlenerek şaibeli bir biçimde ölmeleri üzerine devlet büyük bir krize girdi. O sırada Melikşah’ın büyük oğlu Berkyaruk 12, Muhammed Tapar 10, Ahmed Sencer 6, Mahmud ise 5 yaşındaydı. Henüz 37 yaşındaki Melikşah’ın ölümü üzerine Büyük Selçuklu tahtı tabiri caizse, bir anda küçük çocukların elinde kanlı bir oyuncağa dönüştü.