Makedonya kelimesinin; “yamalı bohça,” “türlü,” “karışık,” “değişik parçalardan oluşan,” anlamlarına geldiğini öğrendiğimde, gördüm ki; “Makedonya” kelimesinin anlamı aslında ülkenin sosyo-kültürel yapısı ve tarihi hakkında açık ipuçları sunmaktadır.
Balkanlar'da işimiz zamanımızdan çok
Balkanlar, bizim ikbâl ve idbâr zamanımıza şahit olmuş bir saha olarak, adından mülhem, baldan, kandan ve dağdan mürekkep bir hatıralar yumağıdır. Akından akına at koşturan akıncı cedlerin, nâm-ı cemîli dillerinden düşürmeden zuhurat ve fütuhatla gönüller açtıkları, özü pâk, yüzü ak ve gözüpekzmânâ erlerine mekân olmuş bir aziz diyardır. İslâm'la hayata destur almış hakikat yolcularının, sîne hakkettiği; düstûru Hak olan kametlerin, celâlden cemâle pür-marifet ve pür-safâ himmetlerinin ufukları kuşattığı bir Dârü's-Selâm, bir Dârül-Emân ve bir Dârü'l-Fütûh eylediği Dârü'l-İslâm'dır. Ecdadın Rumeli dediği Balkanlar, dili ile dîni ile varlık sahasındaki zuhuratları ile biz olan, bizden olan bir bölgedir. Hayfâ ki hal böyle iken, Devlet-i Aliyye'nin her hâlinin şahidi Balkanlar'da, devlet güneşinin gurûbundan sonra sîneler dağlanmış, hânüman târumar olmuş, salîbin Hilâl'e galebe çalmak için beşer tâkatinin çok üstündeki ezâsına ve cefâsına maruz kalınmıştır! Ahmet Hamdi Tanpınar, "suyun öte yakası" diye avamın diline pelesenk olan lakırdıya inat, yüksek bir idrak eseri olarak ufukları kuşatan bir vatan telâkkisi ile hakikati şöyle tebarüz ettirir: "Rumeli, Tuna'nın bizim tarafta kalan şehit anavatan parçası!" Mesele bütün kuşatıcılığı ile budur esasen!