İkinci İnönü muharebesinin en buhranlı günlerinden olan 28 Mart 1921 sabahı; bu ölüm meydanının tek süsü olan güneş; üzerinde kar bulunan zirveleri devirerek yükseliyor, Mehmetçikler gecenin soğuk sillesinden henüz kurtulmuşlar ve ılık bir okşayışla içlerine işlemeye başlayan güneşle ısınmaya yeni başlamışlardı.
Bu günde düşman saldırısı bekleniyordu. Ortalık aydınlandıkça, ilerideki kayalıkları siper alarak bir yılan soğukluğuyla süzülen düşmanın ilerleyişi görülüyordu. Bütün gece keşif kollarının tek, tük ateşleri ve kazma, kürek sesinden başka bir şey duyulmayan bu bölgede, şimdi birden bire başlayan ve acı uğultularla siperlerimiz üzerinde patlayan düşman topçu ateşinin sert gümbürtüleri; kayaları parçalıyor, siperlerimizi dağıtıyor, siperlerde süngüleşme zamanını bekleyen Mehmetçiklerimizi hırpalıyordu. Toplar, makineliler durmadan ateş ediyordu. Muharebe meydanını korkunç bir uğultu kaplamış ve cehenneme dönmüştü.
Bir saat kadar devam eden bu ateşten sonra; binlerce düşman askerinin saldırıya geçtiği görüldü. Az sayıda olan topumuz ve makineli tüfeğimizin seyrek ateşi önünde düşman; piyade tüfeklerinin tesirli menziline kadar serbestçe ilerledi. Fakat bu anda; deminden beri düşmanın ilerleyişini kinle seyreden Mehmet’in elleri, pervasızca ilerleyen düşmana ölüm saçmak için harekete geçti ve bir anda yüzlerce namludan çıkan mermiler, düşmana ölüm kusturdu.
Biraz önce serbestçe ilerleyen düşman, şimdi kaçacak bir delik, saklanacak toprak parçası arıyorlardı.
Düşman bu günde GÜNDÜZ BEYE saldırı ile cephemizin sağ kanadında bir netice almak istiyordu. Fakat bu bölgede savaşan kahraman tümenimiz, günlerdir verdiği şiddetli muharebe ve uğradığı zayiata rağmen bulunduğu cepheyi korumuş, düşmanı bir adım ileri attırmamıştı.
Bu kısımda savunmada olan 3. Alay, savaşın başından bu güne kadar, altı gün düşmanın şiddetli saldırılarına kahramanca karşı koymuş ve fedakâr 3. taburunu da bütün mevcudunu şehit vermişti. Buna rağmen eksilen adede karşılık, Mehmetler de artan bir karşı koyma ruhu, şehit olan askerimize rağmen artan bir enerji ile savaştılar. Cephelerini asla terk etmediler. 3. Alayın bu direnişi sayesinde sağ kanat gurubu ( Metres tepenin) ele geçirilmesi sebebi ile meydana gelen buhrana çare bulmak için, gerekli taarruzu yapmaya imkân bulabildi.
Bu Alaydan cephede, sekiz bölük komutanı mevcuttu. Bunlardan altı bölük komutanı şehit olmuş ve her biri tarihe geçen büyük fedakârlıkla, ölümü hiç sayarak tuttukları mevzilerini terk etmemişlerdir.
Kanlı sırta dönüyoruz; cephesinde bir kaya kütlesi kadar dik duran birliklerimizi devirmek için patlatılan binlerce top mermisinin, ortalığı cehenneme çeviren velvelesini görüyoruz. Hangi tarafa baksanız, oluk gibi akan Mehmetçiğin kanını görürsünüz. Bütün bunlar yurdunu korumak için, hürriyet ve istiklal için savaşan Türk evlatlarının gösterdikleri harikalardır.
Türk anası, dağarcığındaki bir lokma ekmeğiyle ve günlerce süren meşakkatli ve öldürücü bir yolculuktan sonra sırtındaki cephaneyi, cephede savaşan oğluna taşımaktan zevk duyuyordu.
Kezban, iç paralayan iniltileriyle, daha süt emen kundaktaki yavrusunu omzuna almış, Allaha güvenip hayatından memnun bir insan tavrıyla, Mehmetlere erzak taşıyor ve günlerce gıcırdayan kağnısının arkasında, yavrusuna ninni söyleyerek sevinçle cepheye gidiyor.
İkinci İnönü muharebesi bütün şiddetiyle devam ediyordu. Düşman 29 Mart 1921 tarihinde bütün gücüyle saldırıya devam etmiş, bir netice alamamıştı. 30 Mart sabahı düşman son bir gayretle, bütün gücü ile tekrar saldırıya girişti. Bilhassa Kanlı Sırtta çok kanlı bir boğazlaşma başlamıştı. Burada savunmada olan 3. Alayın beşinci bölüğü; üzerine saldıran bu düşman sürülerini devamlı biçiyor, gittikçe eksilen mevcuduna rağmen, bir adım geri atmıyordu. Bölük komutanı Yüzbaşı Hilmi, ilahi bir aşka gelmiş; levent ve kahraman varlığıyla siperden fırlamıştı. İlhami sağa koşuyor, sola koşuyor ve gittikçe şiddetlenen düşman saldırılarına karşı tepeyi elde tutmak için bütün gücü ile çalışıyordu.
Mehmetler, kahraman Yüzbaşılarının bu yiğitliği karşısında saklanmaya gerek görmüyorlardı. Bombalar patlıyor, mermisi biten Mehmet eline geçirdiği kaya parçasını yuvarlayarak savaşa devam ediyordu.
Düşman gittikçe yaklaşmıştı. Bu esnada ayakta bir metanet heykeli gibi dolaşan Yüzbaşı İlhami; bir düşman mermisiyle sol memesi üzerinden ağırca yaralanmıştı. Bu zor devrede yalnız zaferi ve vazifeyi düşünen İlhami, yavaş yavaş toprağa düşerken, onu geriye götürmek için yanına gelen erlerine- “ Siz savaşa devam edin çocuklarım, ben çok iyiyim.” Demişti. Takım komutanının ve bütün erlerinin ısrarlarına rağmen İlhami geriye gitmedi ve -“ Ya burada ölecek, ya da bölüğün zaferini göreceğim.” Diyerek yaslandığı kaya parçasından, bu cehennem tufanı arasında süngüleşen bölüğünün arzu ettiği zaferini gördü. Bir müddet sonra da bu kahraman Yüzbaşı, bölüğünün zafer nidaları arasında sargı yerine götürüldü.
Önceden Eskişehirlilerin batı cephesi komutanına hediye ettiği, Batı cephesi komutanının da en çok yararlılık gösterecek subaya hediye olarak vaat ettiği atın Yüzbaşı İlhami ye verilmesi, 1. Tümen komutanlığı tarafından teklif edildi. Batı Cephesi komutanı tarafından, Arap atının Yüzbaşı İlhami’ye hediye edilmesi kararlaştırıldı.
30- 31 Mart gecesi, siyah tüllerini Gündüz Bey sırtlarında yatan kanlı cesetler üzerine örterken, top ve tüfekler susmuş, etrafa hazin ve korkunç sükûnet çökmeye başlamıştı. Uzaktan duyulan tek, tük tüfek sesleri, sıhhiye erlerinin yürekleri tırmalayan kazma sesleri, bu sükûneti ara sıra ihlal ediyordu.
Düşman çekildiği her yeri yakıyordu. Köyler, kasabalardan kızıl bir alev sema ya yükselirken, 2. İnönü zaferinin kahramanları olan Mehmetler, düşman boyunduruğunda inleyen insanımızı kurtarmak için batıya doğru bir lav gibi akıp gidiyorlardı.
myolcu53@gmail.com
Mustafa Yolcu