Uzun yıllardır Balkanlarla ilgilenirim, gezerim, okurum, öğrenmeye çalışırım. Bu coğrafyayı eskilerin tabiriyle aynelyakin (bizzat kendi gözümle) görme imkanı elde ettim. Ama hala görülecek yerler var. Okuyarak bilgi edinme yanında, artık internet üzerinden tahrik edici görsel malzemeler de önümüze serilince görülmeyen yerleri ziyaret arzusu önüne geçilmez bir hal alıyor. İyi ki de alıyor, bu merak sayesinde uzun süredir görmek istediğim Arnavutluk'taki Osmanlı yadigarı şehirlerden olan Berat'ı ziyaret ettim.
Ben Balkanları anlatırken genelde dik dağlar, derin vadiler, geçişe izin vermeyen akarsulardan mürekkep bir mekân olarak tanımlarım. Bu tanım Arnavutluk söz konusu olunca daha bir yerli yerine oturuyor. Berat da bu tariften müstağni değil.
Asıl bani II. Bayezid
Berat da pek çok Arnavutluk şehri gibi iki dağın arasında ve bir nehrin iki yakasında kurulmuş bir şehir. Belki de iki dağın eteklerinde demek daha doğru. Tomorrit dağının batı eteklerinde Osum nehrinin iki yanında kurulmuş olan şehir konumu dolayısı ile çok eski bir yerleşim merkezi. Bizanslıların, İtalyan halklarının, Sırpların yönetiminde bulunmuş. Bu yüzden şehrin üstündeki dağın tepesinde XIX. yüzyıla kadar stratejik önemini korumuş olan bir kale yer alıyor. Berat'ın bugünkü karakteri Osmanlılar zamanında teşekkül etmiş. Şehrin Türklerin eline geçiş tarihi 1417. Balkanlardaki pek çok yöre gibi buranın fatihleri de Evrenosoğlu ailesi. Ama asıl bani II. Bayezid. Arnavutluk seferi (1492) sırasında burayı ziyaret etmiş ve bir İslâm şehri görünümü alması için bazı mimari eserlerin ve bu arada kendi adını taşıyacak olan iki caminin yapılmasını emretmiş. Birisi ayakta, muhtemelen buradaki ilk İslami eser olan kalenin içindeki harap vaziyette.
Balkanların en önemli merkezlerinden biri
Fetihten itibaren Berat'la birlikte, Sırpların buraya Belgrad demelerinden dolayı Arnavut Belgradı adıyla da anılmaya başlamış. XVI. yüzyılın başlarında nüfusunun 3 bin civarında olduğunu kaynaklar gösteriyor. XVI. yüzyılın sonlarında nüfusu 6 bini geçmiş ki bu nüfusla Berat'ın yalnız Arnavutluk'un değil bütün Balkanlar'ın en önemli merkezleri arasında yer aldığı söylenebilir. Osmanlı yönetimindeki benzer şehirler gibi din, dil ve ırk açısından tam bir kültürel çeşitlilik gösteriyor, şehir: Türk ve Arnavut Müslümanlar, Ortodoks ve Katolik Hıristiyanlar, Yahudiler ve bunlara eklenecek başka küçük Balkan halkları.
Bu tür tarihi arka planı olan şehirler için hemen daima anlatılagelen hikâyeler vardır. Çoğu da çevredeki coğrafi işaretlerin insanlar tarafından farklı ötesinde yorumlamasına dayanır. Bunlar asırlar içinde ağızdan ağıza dolaşarak zenginleşir, giderek o şehrin tamamlayıcı unsuruna dönüşür. İşte Berat'ın efsanevi hikayesi: Yukarıda söyledik, Berat iki dağın arasında ve ortasından Osum nehri geçiyor. Dağlardan birisinde, muhtemelen zamanla sel sularıyla oluşmuş küçük yarıklar, derecikler oluşmuş. Karşı dağda da yer yer küçük obruklar. İnanışa göre çok çok eskilerde burada iki kardeş yaşarmış ve bir de bu tür hikâyeler için olmazsa olmaz, güzeller güzeli Osum adında bir kız. İki kardeş aynı anda Osum'a aşık olmuş. Sonra da ona sahip olmak için birbirleriyle öldüresiye mücadele. Biri elindeki hançerle Tomorrit dağının göğsünü yarıp onu yok etmiş. Tomorrit de elindeki taşlarla karşıdaki kardeşinin vücudunda oyuklar açarak onu. Bu duruma elbette en çok üzülen Osum olmuş. O kadar çok ağlamış ki gözyaşları bir nehre dönüşmüş.